Dolu gözlerimle odaya çıktım ve kapıyı kapadım. Korkuyordum aslında. Ya tekrar o adamlar gelirse diye. Ama korkamıyordum da. Çünkü aklım kendime yaptığım ani itirafla dolup taşıyordu.
Neyinden hoşlanıyordum ki sanki? Hiç acımadan beni kesen ellerinden mi? Bana sürekli emir veren, azarlayan o pis dilinden mi? Ya da muhteşem(!) karakterinden mi?
Hayır.
Bana hakaret ederken bile güzel bakan gözlerinden, beni kaçırdığı halde her fırsatta korumaya çalışmasından, -her ne kadar aksini iddia etsede- bana dokunduğunda saçma bir şekilde güvende hissettiren ellerinden, gülümsediğinde ortaya çıkan sevimli halinden, bir kediyi andıran burnundan, hepsinden önce hastalığı yüzünden kirlenmiş gibi görünsede aslında tertemiz olan kalbinden.
Ben bunlardan hoşlanıyordum.
Lanet olsun çok lazımdı! Neden yani neden? Başka biri mi yoktu hoşlanacak!?
Evet, kendime onu iyileştirmeden bırakmayacağıma falan söz vermiştim ama böyle bir şey istememiştim ki ben!
Yatak örtüsüne eziyet edecek şekilde tepinip derin bir nefes aldım.
Kendisinden hoşlanmama sebep olduğu için ondan nefret ediyorum! Canın cehenneme Min Yoongi.
Yatağın içine iyice yerleştim ve güzelce üstümü örttüm. Bir ona bir kendime, sırayla söve söve uyuyakaldım.
Dürtüldüğümü hissederek uyandım. Yani sanırım uyandım. Henüz gözlerimi açamamıştım.
"Uyan."
Uyanmayacağım işte. Açmayacağım gözlerimi. Daha sabah olmadı be! Uyanmayacağım işte.
"Iseul uyan."
Bu sesin sahibini tanıyordum. Gerçe ondan başka kim olabilirdi zaten?
Neden gece gece beni uyandırıyordu ki?
Gözlerimi açmadan sitemle konuştum.
"Gece gece ne istiyorsun be adam?"
Göremesemde emindim. Şu an tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Ama sorun yok çünkü uyku sersemi olduğum için söylediğim hiçbir hakaret içerikli sözü geçerli kılmayacak.
"Saat bir Iseul."
Bir mi? Kaç sattir uyuyorum ve sadece bir mi? İyi, en azından daha sabaha çok var.
"Tamam git uyuyayım."
Sesinden derin bir nefes aldığını anlamıştım.
"Iseul saat bir. Hani şu öğleden sonra olan bir."
Yavaşça gözlerimi araladım ve doğruldum. Demekki cidden baya uyumuşum.
"Öyle miymiş?"
Kafasını umutsuz vaka görmüş gibi sağa sola salladı.
"Bıktım senden."
Bıkma benden. Beni kaçıran sensin benden bıkma. Deli oluyorum böyle söyleyince. Madem bıkacaktın ne diye kaçırdın? Salak adam!
"Neden uyandırdın?"
Sanırım canıma susamıştım. Ters tarafımdan kalkmış gibi ne diye tersliyorsam.
"Jungwoo sabahtan beri arayıp duruyor. Onunla konuşacaksın."
Yalnızca kafamı sallayarak onayladım. Zaten reddetme gibi bir şansım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Captive • Min Yoongi ✓
FanfictionBence okumayın. ... !! Bu kitap tamamen kurgu olup gerçek hayatta yaşanmaması gereken olaylar içermektedir. Stockholm sendromu iyi bir şey değildir ve hiç olmayacaktır. İçinde psikopatlık duygusu yatan bir insan aşık olup düzelemez. Aksine aşk sand...