Kalbin yerinden çıkacak gibi atması böyle mi oluyordu?
Bana 'Seni Seviyorum' demişti. Değil mi? İnanamıyordum. İnanmayacaktım.
Beni bir kez daha paramparça etmesine izin veremezdim.
88 kere mesajı okumuştum. Doğru mu görüyorum diye. Doğru görüyordum evet. Ama asılsızdı. Yalandı. Bir yalana tav olacak kadar beyinsiz değildim.
Ama o buna inanacağımı düşünecek kadar beyinsizdi.
Ne sanıyordu? İnanacaktım ve 'bende seni seviyorum' mu diyecektim?
Peki neden? Bunu neden yapayım? Evet seviyorum ama bunu neden söyleyeyim?
Beni tekrar tekrar öldürsün diyemi? Kalbim yanarak yok olsun diye mi?
Çok beklerdi. Bir kere kendimi teslim etmiştim ona.
Bir daha olmayacaktı.
Telefonumu komodinimin üzerine koyarak gözlerimi sıkıca kapadım. Biliyorum yapamayacağım ama uyumayı deneyeceğim.
Çünkü uyurken düşünmüyorum. Ve buna çok muhtacım.
~
Hala yatakta dönüyordum. Dediğim gibi uyuyamıyordum ve bu oldukça sinir bozucuydu.
Ayaklarımı yataktan sarkıtarak boş boş etrafa bakındım.
Telefonumdan saate baktığımda 03:27 olduğunu gördüm. Bu demekti ki yaklaşık 4 saattir dönüp duruyordum.
Lanet olsun. Bir itin bedenime, gerek ruhen gerek fiziken verdiği zarar bak. Pislik.
Onu hiç affetmeyeceğim. Affedeceksin.
Galiba beynim çift karaktere bürünmüştü. Bir düşündüğüm bir düşündüğümü tutmuyordu.
Ayağa kalkıp mutfağa indim. Deli gibi acıkıyordum. Ufak tefek bir şeyler hazırlayıp yedikten sonra evi dağıttım. Çünkü canım temizlik yapmak istiyordu ve ev çok topluydu.
Dağıttığım yerleri bir güzel toplamam sadece 48 dakikamı almıştı.
Yapacak hiçbirşey yoktu. Sıkılıyordum. Uyuyamıyordum. Üstelik midem ağrıyordu. Ağlamak istiyordum. Ama kahkaha atasım vardı. Sanırım deliriyordum.
Üzerime hiçbirşey almadan, ev terliklerim ve pofuduk pijamalarım ile dışarıya çıkıp kapımı kapadım. Evet anahtar da almamıştım.
Olsundu. Camdan falan girerdim. Olmadı Jaehwa'ya giderim. Belki de Sunyeon'a. Ya da Jungwoo.
Gündüz oldukça işlek olan Seul sokağı gece oldukça ıssızdı.
Tek bir normal insan yoktu. Kuytu köşede uyuşturucu satışı yapan; hayatlarını daha baharında boka çevirmiş olan gençler, kavga eden sarhoşlar ve parasını bu saatte dilenerek kazanmaya çalışanlar dışında hiç kimseler yoktu.
Ha bir de bok çuvalı gibi ortada bıraklımış ben vardım tabi.
Adımlarım sanki hiç yürümüyormuşum gibiydi.
Saatte 0.000009 km hızla falan gidiyordum galiba.
Uzun bir sürenin sonunda sahil kenarına gelmiştim.
Bir bankın üstüne oturmuş denizin kokusunu içime çekiyordum. Ama huzur bulmak yerine ağlıyordum. Hıçkırmıyordum. Aksine gülüyordum. Ama gözyaşlarım akıyordu işte.
Beynim gibi ruhumda kafayı yemişti sanırım. Ne yaptığını bilmiyordu.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde düşüncelerimden ayrıldım. Birisi oturmuştu. Umrumda değildi. Gözümü açmayacaktım. Kim olduğuna bakmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Captive • Min Yoongi ✓
FanfictionBence okumayın. ... !! Bu kitap tamamen kurgu olup gerçek hayatta yaşanmaması gereken olaylar içermektedir. Stockholm sendromu iyi bir şey değildir ve hiç olmayacaktır. İçinde psikopatlık duygusu yatan bir insan aşık olup düzelemez. Aksine aşk sand...