Akın'a görev açıklamasını yapmak için gelmiştik ama görev harici her şeyi konuşuyorduk. Arkama yaslanıp derin bir nefes verdim. ''Kademe atlıyoruz da ne oluyor? Sanki madalya veriyorlar.''
''İstediğin madalyaysa istemediğin kadar vereyim kızım. Çok daha büyük şeyler dönüyor burada.''
''İnan umurumda değil sal bizi gidelim artık.''
''Siz benim bir numaralı ajanlarımsınız, sizi kolay kolay bırakır mıyım?''
''O zaman bundan sonra başarısız olalım da bırak. Bu ne biçim bir döngü böyle.''
''Her neyse. Atakan ve Irmak da oldukça iyi gidiyor. Duyduğuma göre sevgili olmuşlar.''
''Dedikodularını mı yapalım şimdi?''
''Hayır sadece ufak bir bilgilendirme yapmak istiyorum size. Yarın iki görevi birlikte yapacaklar. Bu oldukça zor ve onları deneyeceğim bir görev olacak. Söyleyin iyi dinlensinler. Eğer o görevi başarılı bir şekilde tamamlarlarsa kademe atlayacaklar ve üçüncü kademe ajan olacaklar.''
''Bilerek yapamayacakları görevi vermezsin umarım.''
''Öyle bir şey yapmam. Şimdi çıkabilirsiniz.'' Rüzgarla beraber odadan çıktık. Öncelikle eğitime gidecektik. Bugün genel bir eğitim alacaktık.
Eğitimden dönmüş, Atakan ve Irmakla yemeğe gelmiştik. Yemeğe geldik dediysem, terasa çıkmıştık işte. En fazla nereye gidebilirdik ki zaten?
''Adam dik dik bakıyor biz de anladı sandık ama anlamamış.''
''İyi bari. Kalkalım siz de iyice dinlenin yarın yorucu bir gün olacak.''
''Bu iyi oldu bir an önce kademe atlayalım.'' Irmakla aynı düşüncedeydim. Bir an önce kademe atlamaları gerekiyordu sorumluluğumuzdan çıkmaları için. Tabi onlar büyük bir sorumluluğun altına girecekti ama yapabileceğim bir şey yoktu. Vedalaşıp odalara dağıldık. Kısa bir duşun ardından pijamalarımı giyip yattım.
Sabah kalktığımda yanımda Rüzgar vardı. Yatağımdaki boşluğa oturmuş, elindeki tokamla oynuyordu.
''Senin ne işin var burada?''
''Sana da günaydın.''
''Günaydın, senin ne işin var burada?''
''Seni özledim.'' Gülümsedim ve boynuna sarıldım.
''O zaman günaydın sevgilim.'' Gülüp sarılmama karşılık verdi.
''Görevleri öğrendim ve Atakan'a söyledim.''
''Sen hiç uyumuyorsun son zamanlarda. Başında bekleyeceğim bundan sonra.''
''Uyku tutmuyor. Belki sana sarılıp yatsam aralıksız uyurum ama...''
''Tabi tabi, fırsatçı.'' Kollarımı ondan ayırdım. Saat daha erkendi ve alarmım çalmamıştı. ''Alarmın çalmasına kırk beş dakika var. Alarm çalana kadar uyu bari.''
''Öyle uyu deyince uyunmuyor işte.''
''Yat.'' Yatıp kafasının altına yastığımı çekti. Yanına yan yattım ve yastıkta boş kalan kısma başımı koydum. ''Hadi uyu.'' Üstte kalan kolumu karnına koydum.
''Sen böyle güzel bakarken nasıl gözlerimi kapatabilirim?'' Elimle gözlerini örttüm. ''Etkili bir yöntem değil.'' Yatakta doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Saçlarını okşamaya başladığım gibi gözleri kapanmıştı zaten. Birkaç dakika sonra nefes alışverişi düzene girmişti.
''Sanırım her gece seni böyle uyutmamız gerekecek.'' Eğilip saçlarını öptüm.
Alarm çalınca Rüzgar uyanmıştı ve hazırlanmak için mecburen ayaklanmıştık.
''Son zamanlarda uyuduğum en tatlı uykuydu.'' Odaya gelen kahvaltı tepsilerini kucağımıza aldık.
''Ben artık normal insanlar gibi yaşamak istiyorum.''
''Yaşayacağız, inşallah.''
''Nasıl olacak o?''
''Zamana bırakacağız.''
''Bu bir çözüm değil.''
''Olmak zorunda.'' Kahvaltımız bitince Rüzgar hazırlanmak için odasına gitmişti. Ben de gelen kıyafetlerimi giyip aynada kendime baktım. Bugün beyaz pantolon ve mavi gömlek giymiştim. Gemiye gideceğimiz için yanıma hırka da aldım. Saçlarımı ve makyajımı yapıp beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Bileğime mavi bandana takıp kol çantamı yanıma alarak odadan çıktım. Rüzgar hazırlanmış kapının önünde beni bekliyordu.
''Atakan ve Irmak gittiler mi?''
''Az önce gittiler. Biz de gidelim biraz daha vakit kaybedersek geç kalacağız.'' Akın'a gideceğimizi söyleyip aşağı indik ve arabaya bindik.
Bir buçuk saatin sonunda varabilmiştik. Gemide yapılacak bir partiye katılacaktık. Partide birbirini tanıyan insanlar vardı ama herkes herkesi tanımadığı için sorun olmayacaktı. Arabadan inip gemiye doğru kol kola yürüdük.
''Heyecanlı mısın?''
''Heyecan benim hayatımdan ne zaman eksik oluyor ki canım sevgilim?''
''Haklısın canım Bal'ım.'' Gemiye binip içeri girdik ve eğlenen insanların arasına karıştık. Bize söylenen kişinin cebine verilen cihazı yerleştirecektik. Bir yandan eğleniyormuş gibi yapıyor bir yandan da bakışlarımla etrafı tarıyordum.
''Yok.'' Derken aynı zamanda etrafa bakmaya devam ediyordum.
''Gelir.'' Etrafımız insan dolu olduğu için olabildiğince kısa ve anlaması zor cümleler kuruyorduk. On dakika sonra Rüzgar gözleriyle birini işaret etti. Hedefimizdeki adam gelmişti.
''Başlıyoruz.'' Rüzgarla beraber hedefimizdeki adama doğru yaklaştık. Hızlı adımlarla ilerlerken Rüzgar önde ben arkadaydım. Rüzgar başaramazsa ben devreye girecektim. Hızlı hızlı yürüyerek adama çarptı.
''Pardon.'' Çarptığında cebine cihazı yerleştirdiğini görmüştüm. Başarmıştı.
''Dikkat etsene!''
''Pardon dedim.'' Ortam daha fazla gerilmesin diye yanlarına gittim.
''Sevgilim, gidebiliriz.'' Uzun ve sinirli bir bakışmanın ortasında kalmıştım. ''Hadi gidelim hayatım.'' Birlikte gemiden indik. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştık. ''Adam manyağın tekiymiş, ne diye üzerine gidiyorsun ya peşimize takılırsa?''
''Bir şey olmaz.'' Bizi bekleyen arabaya bindik. Yola çıktığımızda derin bir nefes verdim.
''Görev tamamlandı.'' Rüzgar'ın omzuna yattım.
''Görev tamamlandı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SAATLER
ActionSıradan başlayan gecenin sonu karanlıktı. İntikam hırsıyla kararan gözler, suçluyla suçsuzu ayırt edememişti. Hırsa yenik düşen niyetlerin bedelini suçsuzlar ödeyecekti. Rüzgar ve Açelya, verilen görevleri 48 saat içerisinde yerine getirmek zorun...