Görev-16:''Canlı Bomba''

314 33 37
                                    

Bu bölüm diğer bölümlere kıyasla daha olaylı oldu. Yarın yayımlamayı düşünüyordum ama düzenlemem bittiği gibi yayımlamak istedim. Bu arada lütfen kurgu, mantık hatası veya açıklamayı unuttuğum bir olayın varlığını fark ederseniz bana yazın. Defalarca düzenledim bölümleri ama yine de çok fazla olay ve kişi olduğu için gözümden kaçan veya unuttuğum şeyler olabilir.                                                                               Lütfen oy vermeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayın. Çok seviyorum yorumlarınızı okumayı. 💜

*********

Açelya Balım Ertekin

"Açelya uyan." Omzumda hissettiğim acı artsa da gözlerimi açmamakta direndim. "Bal..." ısrarı üzerine tek gözümü açıp ona baktım.

"Ne oluyor ya sabah sabah?" Sert zemine daha da yayılırken nerede olduğumu umursamadım. Ardından tamamen açılan bilincimle gözlerimi aralayıp Rüzgar'a baktım. "Neredeyiz?"

"Çantalarımızı almışlar ama neyse ki gözlükler duruyor. Ne zamandır buradayız bilmiyorum, ne kadar vaktimiz var bilmiyorum saatim çantamdaydı."

"Çok olduğunu zannetmiyorum, bu zeminde uzun süre yatsam belim tutulurdu." Konuşurken aynı zamanda üstümü de kontrol ediyordum. Bütün eşyaları almışlardı sadece ayakkabımın gizli bölümündeki çakı kalmıştı.

"Bu zincirler yüzünden kapıya kadar bile yürüyemiyorum. Ne kadar bağırsam da karşılık veren olmadı."

"Bir planın var mı?"

"Almamız gereken çantaları aldık ama parmak izinin olduğu düzenek çantada kaldı. Hem onu geri almamız hem de buradan kurtulmamız gerek. İnan şuan hiçbir fikrim yok." O esnada kapı gürültüyle açılmıştı. İçeriye kumral, zayıf, uzun boylu bir adamla iki esmer adam daha girdi. Kumral olan adam birkaç adım önde durup konuşmaya başladı.

"Bir dakika içerisinde kim olduğunuzu, kime çalıştığınızı ve amacınızı anlatmazsınız güzelliği zorla oldurmak mecburiyetinde kalıcam." Rüzgarla kısa bir an göz göze geldik. Böyle ani bir giriş beklemiyorduk. "Çantalarınız içerisinde devlet sırrı saklı gibi kilitli. Kimin ajanısınız siz?"

"Ajan değiliz biz."

"Hadi oradan lan, karşında çocuk mu var?"

"Evet." Rüzgar'ı hafifçe dürttüm sussun diye. Karşımızdaki adam, bu söylemi üzerine Rüzgar'ın boğazına yapıştı. Yeşil gözleri Rüzgar'a ölümcül bakışlar atıyordu.

"Öldürürüm lan seni!"

"Dokunma ona." Kısa bir an bana bakıp tekrar Rüzgar'a döndü.

"Sevgilin demek... desene çok eğleneceğiz." Rüzgar'ın gözünden gözlüğünü alıp kendi gözüne taktı. "Güzel gözlük." Diyerek geri çıkardı ve gömleğinin cebine koydu. Rüzgar'a kısaca baktığımda bana güven verici bir şekilde gözlerini kırptı. Eğer gözlükteki düzeneği fark ederse bu kötüydü ama fark etmezse çok işimize yarayabilirdi. Elinde çantalarımızla içeriye sarışın genç bir çocuk girdi. İki çantayı da bizimle konuşan adama verdikten sonra bana dönüp göz kırptı. Kaşlarım çatılırken bu yüzün bana bu kadar tanıdık gelmesini yadırgadım. Rüzgar beni belimden tutup daha çok kendine çekti. Zincirler el ve ayaklarımıza bağlı olsa da uzundu. Sarışın çocuk bir an bile gözlerini çekmeden bana bakıyordu. Bir yerden hatırlıyordum onu. Nereden olduğunu düşünüp bulamazken umursamadım ve Rüzgar'a döndüm.

"Şifre ne?"

"Sana ne?"

"Rüzgar..." Diye mırıldandım uyarmak için.

SON SAATLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin