Her şey zamansız bir ölümle başladı.
En değerlim kollarımda can verirken içimde çoktan bir savaş başlatmıştım.
Savaşım ölüm meleğine değil, onu benden koparmak için ölüm meleğini davet eden kirli ruhlara karşıydı.
İçimi dolduran kin, akıttığım her...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Barış Akarsu~ Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş ❄
Aşkın şarabından
Bilmeden içtim
Sevda yolundan
Bilmeden geçtim
Aşkın bir alevmiş
Yar yar
Bir ateş parçası
Bilmeden gönlümü
Ateşe verdim
Bilmeden gönlümü
Ateşe verdim
Bir sevmek bin defa
Ölmek demekmiş
Bir sevmek bin defa
Ölmek demekmiş
Bin defa ölüp de
Hiç ölmemekmiş
Bin defa ölüp de
Ölememekmiş
❄
Yanılgı yazgımızdan daha kötü olmadığını her seferinde kanıtlarken... Seni özlüyorum.
"Ne oldu?" diye sorduğunda araba ani bir frenle durmuştu. Yola baktım. Tenhaydı ve bu da şansım olduğunu gösteriyordu. "İn aşağı Devrim." dedim, hızla kapıyı açtım ve ardımdan çarparak kapattım. Rüzgar saçlarımı savururken Devrim de yanıma gelmişti. "İyi misin?" diye sordu telaşla.
"Konuşmazsan daha iyi olabilir." dedim ve silahımı çıkardım. "Bunu yapmam lazım."
"Neyi?" Namlu ona doğrulunca sessiz kalmıştı. Aldığım nefesler bana yetmezken vaktimin de azaldığını düşünüyordum. Parmağım tetiğe ulaştığında onu neden vuracağımı bile merak etmeden bekliyordu. Ya çok meraksızdı ya da yine bana çok güveniyordu.
Bana güvenmemeliydi...
Saniyeler zihnimde ardalanıp büyürken gözlerine bakıyordum. "Yapmalıyım." dedim son kez. "Yap o halde." dedi teşvik eder gibi. Endişeliydi. İçimden küfürler ederek silahı indirip hızla yanına ilerledim. "Tamam şimdi sen..." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. "Kabanını ver bana!" dedim ve kendim kabanımı çıkardım. Devrim anlamaz gözlerle ne yapmaya çalıştığımı sorgulasa da bana ayak uyduruyordu.