Her şey zamansız bir ölümle başladı.
En değerlim kollarımda can verirken içimde çoktan bir savaş başlatmıştım.
Savaşım ölüm meleğine değil, onu benden koparmak için ölüm meleğini davet eden kirli ruhlara karşıydı.
İçimi dolduran kin, akıttığım her...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zakkum_Güneşimi kaybettim ❄
Dokunulmazımsın benim
Yüreğime hükmedemem
Güneşimi kaybettim
Gözlerini görmem gerek
Yaşamaya dönmek için
Hasretini silmem gerek
❄
Ozan Demet'e hava alanına kadar eşlik etmeye gitmişti. Yüzündeki kar maskesi onun kim olduğunu bilmediği biri tarafından çok sevdiği ülkesini terk etmesine neden olmuştu. Magazin sayfalarında resmimi gördüğünde beni şikayet etmesine engel olmak için buna mecburduk. Hoş polise gidebilecek kadar masum da değillerdi.
Devrim ve ben karşımızdaki sandalyede yarı baygın olan ve yüzünün neredeyse tamamı kanla kaplı olan adamın uyanmasını bekliyorduk. Yaklaşık bir saat olmuştu. Bu sürede ne ben ne de Devrim tek kelime etmememiştik.
Şüphesiz kelimelerin bize uğramamasının birçok sağlam sebebi vardı. Ellerimin üzerine inatla krem süren Devrim kapıdaki çocuklardan birine aldırdığı bandajları ellerime sarmayı da ihmal etmemişti.
Öksürük sesiyle ikimizin de bakışları Ferit'i bulmuştu. Bir süre nerede olduğunu idrak etmeye çalışır gibi bakındı. Gözleri beni bulduğunda bana yenildiğini anımsamış olacak kafasını öne eğmişti. Devrim ayağa kalkıp Ferit'in saçlarından geriye doğru çektiğinde yanlarına ilerledim. "Ne istersem yapacaktın ya..." dedim bakışlarım Devrim'e çevrildi. Kafasını salladı. "Teslimat tarihini söyle!" dedim sertçe.
"13 Haziran, gece yarısından sonra." dedi bitkin bir ses tonuyla. Hemen söylemesi beni şaşırtmıştı. Kaşlarımı çattım. "Yalan söylemediğin ne malum. Kanıtlayabilir misin?" dedim sorgulayarak. Aslında beden dili doğru söylediğine işaret ediyordu ama güven benim limanıma asla uğramazdı.
"Y-yalan söylemiyorum. Kanıtlayamam ama inanmaman umurumda değil." dediğinde boğazına yapışmam bir olmuştu. "Boş boş konuşma! Bana isim ver!" dedim kulağına bağırarak. Yüzünü buruşturdu ama ardından bu yaptığı canını daha çok acıtmış olacak ki tepkisiz kaldı.
"Kasırga'ların depoda olacak teslimat." dediğinde yüzümde zoraki bir tebessüm peyda olmuştu. Kafamı onaylar gibi salladığımda son kararını veren hakimin sakınmasızlığı vardı üzerimde. Emindim. Vicdanım rahattı. Ya da kendimi böyle kandırıyor yaşamı yaşanabilir hale getiriyordum. Bir süreliğine...
Devrim kafasını sertçe bıraktığında acıyla inledi. Çakımı aldım. Naif ve oldukça değerli taşları normal bir kadın gibi vücudumda taşımayı bilmezdim. Yalnız çakımı süslerdi bu taşlar. Olsun bazıları dünyaya mutluluğu aramaya gelirken, kimisi ömrünü bir kömür madeninde geçirirdi, kimisi her türlü bolluğa sahip olur, kimisi ise bir şeyler yapayım derken her şeyi yarım bırakır hayatı eksiklik içerisinde geçerdi.