❄️ Özel kesit : Yemin, ihanet, kırmızı...

62 15 50
                                    

❄ Sezen Aksu- Seni kimler aldı

❄ Sezen Aksu- Seni kimler aldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Neredesin?" dedi adam sorudan çok kendi verdiği cevabına olan sinirinden sertçe.

Karşı taraf cevap vermek için acele etmeyince ikinci sorusunu yöneltti. "Yerinden ayrılabileceğini kim söyledi sana?"

Yine cevap yoktu.

"Benim emrim dışında nefes dahi alamayacağını adın gibi biliyorsun ama gel gör ki çok inatçısın. Hemen garaja gelmezsen de inatçıydın diye bitiririm cümlemi bundan sonra." dedi adam gittikçe sesi yükselirken.

Aramayı sonlandırmak için ekrana dokunacaktı ki bir kahkaha duyuldu. Adam kaşlarını çatmış, kahverengi gözlerini ise olabildiğince açmıştı.

"Senin devrin biteli çok oluyor Aladağ. Bundan sonrası benim devrimim. Boş tehditlerini ağzına tıkıp bir cehennem çukuruna gömeceğim seni. Alamayacağımı düşündüğün her nefesin hesabını ayrı ayrı soracağım." dedi dediklerinin aksine sakin bir tonda.

"Seni ben yarattım. Anladın mı?!" dedi kahverengi gözlü adam çıldırmışçasına. "Sadece ben varken varsın!"

Ela gözlerini kırpıştırdı bu sözlere doymuş olan adam. Sakince gülmeye devam etti.

"Adını bile ben verdim sana. Ruhun sahipsiz, bedenin avareydi. Avcı! Ayağını denk al ve buraya gel!"

Telefonu o kadar sıkıyordu ki karşısındaki adamın rahatça oturmuş, parmakları arasında tüten ince bir sigara olduğunu bilseydi bu onu delirtmeye yeterdi.

Ela gözlü adam sakindi. Sakindi çünkü öfkesiyle bu denli uzun yaşaması onu evcilleştirmesine sebep olmuştu. Öfkeyi silah olarak kullanmayı öğrenmişti. Öfke ona zarar veremezdi artık.

Ama sabır bile kovuyordu adamı kapı dışarı. "Bir şeyler yap" diye bağırıyordu kalbi. Zihni kalbinin susmasını emrederken bile düzgün çalışmıyordu.

"Bir hayat verdim sana. Ben verdim, başkası değil." dedi adam bağırmaya biraz ara vererek.

Bir kahkaha daha koptu.

"Hayat verdin, hayatlarımı aldın. Çok hayatım vardı benim, onlarla yaşıyordum. Onlara tutunuyordum. Sen artık hiçbir hak iddia edemezsin üzerimde. Farz et ki bir bebeğe emzik verip annesini almışsın." dedi adam. Son cümlesinde sesi titremesin diye epey uğraş vermişti.

"Sen bana borçlusun artık, ben değil." dedi ela gözlü adam toparlayarak net bir tavırla.

"Nankör." dedi adam inanamıyor gibi. "Kaç gün yaşardın sokakta? Üç mü?" dedi alayla.

"Üç gün yaşamak kulağa iyi geliyor." dedi ela gözlü adam biriken külü savururken.

"Gelmezsen ben bulurum seni. Daha kötü bir son hazırlarım sana. Seçim senin." dedi adam viski şişesinin kristal kapağını kaldırırken.

Adamın yanına bir koruma yaklaştığında gelme der gibi bir işaret yaptı.

"Senin yerinde olsam kalkıp bir bakardım. Korumalar yabancı değil neticede ikimizi de tanıyorlar." dedi ela gözlü adam ve ayağa kalktı.

Korumaya dönen adam hışımla dışarı çıkıp gösterilen yere ilerledi. Bahçeden çıkış kapısının önünde toplanan kalabalığa yürüdü ve yerde kanlar içinde yatan arkadaşına baktı bir süre.

"Arkadaşına üzülmüşsündür muhtemelen ama fazla sürmez bu üzüntün." dedi ela gözlü adam. "Duygusal küntlüğünden değil merak etme yakında seni onun yanına göndereceğimden... Özlememiş olursun hem."

"Kaldırın! İçeri taşıyın!" dedi adam sertçe. Ardından telefonu indirdi. Bir süre soluklandı ve arkadaşının cesedi içeri taşınırken öylece seyretti.

Yeniden kulağına değdi telefon.

"Sana öyle şeyler yaşatacağım ki... Öyle dönülmez yollardan geçip cehenneme sürükleneceksin ki... Nankörlüğünün bedelini sevdiğinle, hainliğinin bedelini her şeyinle ödeyeceksin."

Ela gözlü adamın kaşları çatıldı.

"Her şeyim mi? Hiçbir şeyim yok benim. Kaybedecek bir şeyim yok, istediğim bir şey yok. Sen düşün asıl. Senin kaybedecek çok şeyin var Aladağ. Bir bilsen yok olduğunu, bir seyretsen çöküşünü bana hak verirdin."

Kahverengi gözlü adam sessizce gülümsedi.

"Elinden geleni yap, elimden geleni yapacağım. Bu savaş kanla bitecek. Ama kazansan bile kaybedeceksin. İlelebet kaybedeceksin. Bunu o çok abarttığın aklından çıkarma."

Ela gözlü adamın sabrı taşıyordu. Çünkü hem suçlu hem güçlü olmaya çalışan insanların kalplerine bir bıçak sokmaya alışkındı onları dinlemeye değil.

"Sana yemin ederim ki geç de olsa zor da olsa Bilge bir gün yüzüğünü kendi iradesiyle çıkarıp atacak parmağından..." dedi ela gözlü adamın gözleri utanmasalar siyaha bürünecekken.

"Ve yine yemin ederim ki sen onu bile göremeyeceksin. Vedana merhaba de Aladağ..."

Damarlarında az da olsa bir ürperti gezindi adamın. Pencereye ilerledi.

Telefon kapanmıştı. Ela gözlü adam rahatlamış hissediyordu. Uzun zamandır bu anı beklediği için derin bir nefes alma vakti gelmişti.

Ama nefesini tutmaya devam edecekti. Onun nefesini tamamen kesmeden ve sevdiği kadına sevdiği adamın gerçek yüzünü göstermeden veremezdi o nefesi rahatça.

Sevdiği kadının sevdiği adam, sevdiği kadını çalmıştı ve adam onları seyretmekle yetinmişti.

Artık yeterdi.

O artık bir gölge olmayacaktı.

İsimsiz olmayacaktı.

Başkasını korumak için eğilmeyecekti dürbüne.

Tek amacı sevdiği kadını geri almaktı.

Üstelik bunun için ne gerekiyorsa yapacağına söz vermişti kendine.

Ne gerekiyorsa... Ve nasıl gerekiyorsa...

Adını Devrim koymuştu, kaderindeki gibi bir devrim...

Ben geldim yine, yeniden ama çok geç bu kez...

9 Ekim özel bir tarih ve boş geçmek istemedim açıkçası.

Finale de yaklaşık 20 gün kalmış oluyor her şey yolunda giderse...

Çok uzun ve değiştirme şansım olmadığı için ihtiyatlı davranmak zorundayım, sabrınıza müteşekkirim.

Bol bol yorum istiyorum. Bu iki adamın savaşının ayrıntılarını henüz öğrenmeden ve kimse haklı çıkmayacakken... 

Tam da şu an neler düşündüğünüzü yazmanız benim için çok önemli.

O halde finale kadar hoşça kalın, buzlarla kalın...

KADER DEVRİMİ      (01.29) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin