❄
~26 Eylül 1989
Adam az önce müjde adı altında aldığı haberin ağırlığıyla çökmüştü hastane koridoruna.
Bir oğlu olmuştu. Dünyanın en güzel haberi olabilirdi şayet bambaşka bir hayatı olsaydı.
Ama o da bebeğini kucağına aldığı an hıçkırıklara boğulan kadın da çok iyi biliyordu gerçeği.
Bir dakika önce bir kıyamete doğan erkek çocuğunun adı bile yokken kaderi çoktan çizilmişti en sonuna kadar.
"Buyrun Necdet Bey, görebilirsiniz eşinizi. Bebeği birazdan getireceğiz." dedi bir hemşire gülümseyerek.
Adam onaylayarak gösterilen odaya doğru ilerlerken çalan telefonuyla duraksadı.
"Söyle." dedi sertçe. Karşı tarafı dinlerken ruhu çekiliyor gibi olmuştu.
"Ben geleceğim evet. Siz halletmeniz gereken şeyleri halledin gerisi bende. Bir sorun çıkmasın." dedi tehditkâr bir tavırla.
Karşı tarafı dinledi bir süre. Ardından telefonu kapatıp derin bir nefes alarak eşinin kaldığı odaya girmek için cesaretini topladı.
İçeri girer girmez karısının hüzünlü tebessümüyle karşılaştı. "Nasılsın?" diye sordu adam ifadesine biraz duygu katmaya çalışarak.
Kadın öfkeyle baktı adama. "Nasıl mıyım? Utanmadan bana hâlâ bunu sorabiliyor musun gerçekten?!" dedi sesini yükselterek.
Adam sessiz kaldı. "Başka biri olsa en mutlu anı olur çocuğunu kucağına alışı..." Kırgınca gülümsedi.
"Ama ben acılarla doğurduğum bu çocuğa acıların annelik edişini izleyeceğim sessizce. Kader bana hiç gülmezmiş onu anladım." Bakışları yeri buldu.
"Çok dua etmiştim Tanrı'ya bir kızım olsun diye..." dedi sitemle.
"Abartmıyor musun Figen?" diye sordu adam ifadesi sertleşirken. "Kaç kişi vardır şimdi Necdet Aladağ'ın oğlu olarak dünyaya gelmek isteyen tahmin bile edemezsin."
Kadın hiddetle çevirdi başını. Bu ani hareketiyle acıyla dişlerini sıkarken başındaki kırmızı kurdele de yere düşmüştü.
"Hâlâ kendi adını düşünüyor ve saplantılı bir hasta gibi sayıklıyorsun lanetli soyadını! Daha bebeğimizin bir adı bile yok!"
Kadının öfkeli sesine rağmen adam oldukça sakindi. "Cihan." dedi kısık bir sesle.
Ardından net bir tavırla yüksek sesle konuştu. "Oğlumun adı Cihan olacak. Tüm dünyayı vereceğim emrine. Tüm dünya o olacak." dedi hırslı bir tavırla.
Kadın bakışlarını pencereye çevirip sararan yaprakların rüzgarla dansını izlerken göz yaşlarını adamdan saklamaya çalıştı.
Burada bir hikaye başlıyordu yarım yamalak...
Kadın hissediyordu apar topar gelen acıları, yüksek sesli hüzünlerin gölgelerini hissediyordu kahrolsa da.
Biliyordu ki oğlunu çok zor ve kısa bir yaşam bekliyordu.
Sahte bir hayat ve samimiyetsiz gülüşler kesecekti yolunu. Hayal kurmamayı öğrenecekti daha yol yakınken.
Belki bir kadınla tanışacaktı babasının baba olduğu yaşta ama cesaret edemeyecekti konuşmaya...
Güvenemeyecekti mesela kimseye...Hep kendi kendine yetmeye çalışırken yitip gidecekti ellerinden.
Babasına hizmet etmeye çalışırken kendini bulamayacaktı. Ve belki de o da kendi oğluna devredecekti bu lanetli görevi.
Tıklatılan kapıyla birlikte içeri giren hemşire mavi kıyafetler içerisinde ve kaderine oldukça tezat bir şekilde gülümseyen bebeği babasına uzattığında bebek susmuştu.
Adam oğluna baktı uzun uzun. Hemşirenin beklenti dolu bakışlarına karşılık karısını gösterdi.
Kadın kırgınca uzattı kollarını hemşireye. Oğluna sarılmayacak kadar ruhsuz olan bu adamı nasıl sevdiğini sorguladı derinden...
"Adı Cihan." dedi ayağa kalkıp ceketini düzeltirken. "Cihan Aladağ." dedi gururla. Kendi kendine söylüyor gibiydi.
Gözleri hüzünle dolduğunda arkasına bakmadan çıktı odadan.
Kadın bebeğine sarıldığında hıçkırıklarına mani olamamıştı.
Ağlıyordu, bu kez kendine değil.
Ağlıyordu, oğluna. Oğlunun kaderine...
Dünyaya gelişine aracı olduğu için kendinden hep nefret edecekti.
Hızla açılan kapıyla yaşlı gözlerini oğlundan ayırdığında gördüğü Kadın elini savurdu. "Çok özür dilerim yanlış odaya geldim." dedi kadın gülümseyerek.
Sorun yok der gibi başını salladı kadın.
Kapı kapandıktan sonra yeniden açıldı. Aynı kadındı gelen. "Gözünüz aydın bu arada. Erkek mi?" dedi gülerek.
"Erkek. Teşekkür ederim." dedi oğluna gülümseyen kadın.
Kapı yeniden kapandığında o kadını daha önceden görüp görmediğini düşünmekten alıkoyamamıştı kendini.
Umursamadı. Yeniden oğlunun gözlerine döndüğünde saf bir nefret vardı içinde.
O nefretin oğluna işleyişinden habersiz, kaderin fısıltısının kulağına daha şimdiden işlendiğini fark edemeden ama gireceği karanlığı bilerek okşadı bebeğini.
Her şey hiçbir şeyken başlamış, düğümler çoktan atılmıştı.
Yazgı yalnız yazılanlardan değil üflenen her ruhtan almıştı nasibini...
O gün doğan hayat çok hayatı etkilemişti ve etkilemeye devam edecekti.
Asıl bilinmesi gereken ise hiçbir şeyin göründüğü gibi olmamasıydı.
Görünmese bile...
❄
(9 Ekim 2021)
Kalbimden parmaklarıma
değen her ruha ithafen...
Sevgiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER DEVRİMİ (01.29) Tamamlandı
Misterio / SuspensoHer şey zamansız bir ölümle başladı. En değerlim kollarımda can verirken içimde çoktan bir savaş başlatmıştım. Savaşım ölüm meleğine değil, onu benden koparmak için ölüm meleğini davet eden kirli ruhlara karşıydı. İçimi dolduran kin, akıttığım her...