Yayvan ve rahat şekilde o rahat koltukta oturmaktan bir kaç yerim uyuşmuştu.
Ve içimde kıpır kıpır heyecan vardı.
Bu 9. Tez yazışımda ve hiç birinde başarılı olduğumu veye hiç bir hocadan başarılı olduğuma dair bir cümle duymamıştım.Çınar'ın hakkında hasta ve raporlu deli cümlelerini duyduğumdan beri belki ondan şansımı deneyebilirdim gerçi deli olmasa neden beni sorgu odasına çağırmışdılar ki.
Biraz onun hakkında bilgi toparlamak zorunda olduğumu biliyordum
Ama onunla konuşmak en iyi temeldi.
Saat daha yeni yeni 13.00'e geliyordu ve burda oturmaktan sıkılmıştım.Neyse ki dün okuduğum kitabı bugün okuyabilirdim.
Masanın çekmecesini açıp içi dolu olan kitaplarımdan yarım bıraktığım kitabımı elime aldım.Ayracın bıraktığı yerden devam ettim..
Gözlerim dolmuş ve hıçkırıyordum.
Bir yazar neden bu kadar kötü sonla bırakmıştı ki.Kızın kanserden ölmesi yetmiyormış gibi birde ona aşık olan çocuğuda arkasından sürüklemişti.
Kenarımda duran peçeteyi alıp gözlerimi sildim.Saate bakıp yerimden kalktım 15 dakikam kalmıştı.
Allahtan yakın bir yer seçmişti ki
Orda kısa sürede olabilirdim.Çantamı koluma geçirip şalımı ve saçımı düzelttim.
Kapının kulpunu tutup karakolun kalabalık hengamesinde
hızlı adamlarımı arttırıp karakoldan çıktım.
Hava düne göre mütemadiyen daha iyiydi ve güneş parlaklığını korumuş heryere ışıldamıştı.Altımdaki beyaz rahat spor ayakkabılar sayesinde rahat bir şekilde hızlı hızlı yürüyordum.
Karşıdan güzel görünen kafenin pencerelerden insanlara göz gezdirdim.
Kimisi yemeğini yerken mutlu bir şekilde kahkaha atarak konuşuyordu.
Kimisi sadece içeceklerini içip sessizce oturuyorlardı .
Herkes bir şekilde hayatını devam ettiriyordu işte.Merdivenleri teker teker çıkıp içeri geçtim.
Şubat ayına göre hava iyi sayılırdı.
Üzerimdeki montu yavaş yavaş düğmelerini açıp elime koydum.
Görünür olan masalara baktım.Tanıdık gelen yüzüyle gülümseyip masasına geldim. Avukatı yanında yoktu ve benim için iyi birşeydi.
Yanına yaklaşıp konuşmak için ağzımı araladım.
"Merhaba Çınar bey sizi görmek şaşırtıcı doğrusu "çok iyi yalan söylemiş miydim onu bilmiyorum ama beni umarım azarlamazdı.
"Ne istiyorsun aptal sarışın? "Bu kadar çabuk konuya dalıp giriş yapması oldukça şaşırtıcıydı.
"B-ben hiç bi"
"öncelikle otur "kafamı sallayıp hemen oturdum.
"Şimdi anlat "diye düz bir şekilde konuştu.
"Sadece kahve içmeye geldim "diye mırıldandım.
"Güzel bahane ama karakoldayken bizi dinlediğini biliyorum sakın bir daha yapma bunu ve beni gördüğün zaman selam bile verme anladın ?"düz sesi ve ifadesiz yüzüyle içim burkulmuştu olduğu yerden kalkıp masanın üzerine para bırakmıştı.
Aptal gibi arkasından öylece kalmıştım.
İçim burkulmuştu galiba bundan sonra işe gitmek gibi hata yapmak istemiyordum başarısızlığım her şekilde artıyordu.
Ve engelleyemiyordum.
Masanın yanındaki pencereden iç çekerek dışarı baktım.Gözlerime tanıdık sima olan Cemal abi girince içim tuhaf olmuştu Çınar'ı görmüş olması muhtemeldi ve şimdi onunla konuşmak veya açıklama yapmak isteyeceğim en son şeydi.
Oda pek umursamamış olacak ki arabasına binip gözümden çıkmıştı.
İçimde anlamadığım bir his vardı ve iyice kötü hissettiriyordu.
Bir kahve içip kendime gelmem lazımdı. Masaya bir garson yaklaşıp ilk önce ücreti alıp masayı temizlemeye başladı ondan değilde
Köşede duran garsona el işareti yapıp yanıma yaklaşmasına müsaade ettim. Elindeki not defterini çıkarıp benim vereceğim siparişi bekliyordu.
"Bana bir sütlü kahve getirebilir misiniz lütfen?" not defterini açıp tükenmez kalemle sipariş ettiğim kahveyi not alıp ayrıldı.
Çantama koyduğum başka psikolojik romanımı elime açıp ilk sayfasını açtım.
Önsözünde yazan cümle dikkatimi çekip gülümsetmişti.
Vazgeçmeyin ne olursa olsun vazgeçmeyin.
Eğer hayatınız ona bağlıysa asla vazgeçmeyin bu bir mücadele kitabıdır.Sanki bana yazılmış bir cümle gibiydi vazgeçmeyin diyordu ve bende vazgeçmek istemiyordum.
Kararlı olmak herşeyin başında geliyordu.
Eğer o beni kapıdan kovarsa bacadan girerdim.O üniversite hayallerimdi ve elimden geleni yapabileceğime inanıyordum.
Kitabın ilk sayfasını okumaya başladım.
Cümleler tezatlık kurmuş ve beynime işliyordu sanırım yazar bir hastanın başından geçenleri anlatıyordu.
Çünkü başlangıcı hastadan ve hastalığı hakkında bilgi vermekle başlamıştı.Masama konulan bardağın tok sesiyle başımı kitaptan kaldırıp önümde duran kahveden bir yudum aldım.
Ve devam ettim.
Ama içimde kırılan bir his vardı.
Üzülmek değildi ama kaybetmek vardı ve ben bunu kabullenmek istemiyorum.Kitabın kapağını kapatım tekrar düşüncelere geniş açılı dalmıştım.
Sonuçta biraz düşünüldüğünde Çınar haklıydı ve ben onun hayatına pat girmeye çalışıyordum.
Yardım almam lazımdı ama tek yardımcı olacak kişiler
O karakoldaki insanlardan başka biri değildi.Kitabımı hevesle açmışken şimdi büyük bir isteksizlikle kapatıyordum.
Yazar bu durumumu görse 'almasaydın bari kitabı' derdi.
Ama ne yazık ki olmadı olmadı olmuyordu işte.Kahvemden bir kez daha yudum aldım ve içimi ısıtmasına izin verdim.
İçim ısınırken derin düşünceler karabulut gibi aklımı sarıyordu.Sanırım burda oturmaya devam edersem karalar bağlayacaktım.
Hesabı isteyip karakola gidip orda kafamı dağıtmak daha iyiydi bencede.
Hesap ücretini masaya bıraktım ve Kafeden çıktım.
Hava sıcak olmaktan çıkmış ortaya rüzgar çıkmıştı sanırım yağmur yağacaktı.
Bugün havada benim gibiydi.O kadar şansızdım ki işim başlamadan bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKİYATRİS
Non-Fiction"Bunlar senin izin "dedim yüzümde zamanında bıraktığı cam parçacıklarını izini göstererek. "Mutlu olman lazım beni nasıl öldürdüğünü kafayı sıyırmamda bana öncelik olduğun için "dedim gülerek ve gözümden akan yaşı silerek. "Sarhoşsun "dedi o kadar...