Kapı tıklatıldığında Sandra gel diye seslenince içeri Sarah bir sürü kıyafetle girdi. Sandra gülümseyip ayağa kalktı ve gelen kıyafetlerin arasından güzel bir kombin yapıp, kıyafet bekleyen çocuğa verdi. Çocuğa banyoda giyinmesini söylemiş ve saraha dönerek 'Sarah yanındaki odayı çocuğa ayarlattım, artık onun sorumlu sensin, beni bilgilendirecek olanda, sana güveniyorum. Sarah emredersiniz leydim dedi.
Çocuk banyodan çıktığında Sandra çocuğa baktı, giydiği kıyafetlerle, bulunduğu halinden tamamen farklı görünüyordu. Sandra çocuğa bakıp adın ne dedi, çocuk kafasını aşağı eğdi ve "benim adımı sizin koymanızı istiyorum, eski adımı kullanmak istemiyorum." Dediğinde Sandra gülümsedi ve yanına gidip çocuğun omuzlarından tuttu, "sen her halinle güçlü bir çocuksun. seni güçlü kılacak olan şey geçmişin, bunu sakın unutma. Seni zindanda görmeseydim, belki de burada olamayacaktık, bu yüzden sakın utanma." Dedi çocuk ışıldayan gözleriyle Sandraya bakıyordu, Sandra kendisini bir anda anne edasıyla hareket eder bulmuştu. Ama bu durumdan mutluydu.
Sandra ayağa kalkıp, o zaman adın Lucas olsun. Çocuk kafasını hızla salladı ve "lord Lucas" dedi. Sandra gülümsedi, "sadece lord olmakla kalmayacaksın. belki de dük Lucas olursun." Çocuk gülümseyip Sandraya sarıldı, "teşekkürler leydim çok teşekkürler". Sandra Lucastan ayrılıp gülümsedi ve "sana Sarah bakacak bir sorunun veya ihtiyacın olursa ona söyle, oda bana söyleyecek." Lucas gözlerini kaçırdı ve "sizinle bir daha görüşemeyecek miyim?" Diye sordu Sandra lucasa bakıp, "tabi ki hayır, seni hep ziyaret edeceğim. Artık benim himayemdesin, seni unutmam mümkün değil." Lucas burukça gülümsedi,
Sarah Lucasa bakıp "hadi bakalım, Lucas gitme zamanı." Dediğinde Lucas Sandraya son kez sarılıp "beni unutmayın" dedi. Sandra gülümsedi ve "seni asla unutmam." Dedi Sarah Lucası çıkartıp, gittiğinde. Sandranın içinde bir boşluk olmuştu. Afallamıştı, niye böyle hissediyordu ki, kafasını olumsuzlukla salladı, onu ziyaret edecekti zaten. Odasına Markı çağırıp koltuğuna oturdu. Kısa süre sonra içeri Mark izin isteyerek girdiğinde, Sandra Marka bakıp ayağa kalktı ve "bana generali çağır, akşamüstü kış bahçesinde olsun. " Mark kafasını hızla sallamış ve "emredersiniz leydim" demiş ve izin isteyerek odadan çıktı. Saat öğleni biraz geçiyordu, bu yüzden generalle karşılaşmaya hazırlandı.
Odasından çıkıp akşam yemeği için yemek alanına geldi, ve önceden oturmuş olan ailesine selam verip masaya oturdu. Sandra babasıyla annesine dikkatle baktı, hiç sesleri çıkmıyordu. Bunu artık garipsemeye başlamıştı. Sandra yudumunu ağzına atıp babasına baktı ve "savaş tarihine az kaldı baba, her şey yolunda mı?" Kral gelen soruyla başını kaldırdı ve kızına baktı. 'Evet her şey yolunda' Sandra bu cevaptan hoşnut olmamıştı ama savaşın sonucu onun için önemli değildi, netice de iki sonuçta da zafer Sandranın olacaktı. Sandra annesine baktığında krala bakıp yemeğine devam ettiğini gördü. Ah burada kesinlikle bir şeyler dönüyordu ve Sandra bunu kesinlikle öğrenecekti.
Yemek fastından sonra annesi, yarın akşam parti yapacağını belirtmiş ve hazırlık yapmak için büyük salona geçmişti. Babası ise çalışma odasına geçince, Sandra ayağa kalkıp kış bahçesine yol aldı. Kış bahçesine geldiğinde etrafta generali aradı, general çiçeklerin ortasında durmuş, çiçekleri kokluyordu. Sandra gülümseyerek generale doğru ilerledi, Sandra generale, "sizi görmeyeli uzun zaman oldu general" general arkasına dönüp reverans yaptı, ve "evet leydim" dedi. Sandra generale ciddiyetle bakıp "seni buraya neden çağırdığımı az çok tahmin ediyorsundur." General kafasını sallayıp "evet leydim." Dedi ve devam ederek "Güneye giden ajanımız dan pek büyük bilgiler gelmese de, kralın seyahat edeceği haberi geldi" Sandra durdu kral bunca zaman ajanı fark etmemiş miydi? Yada etmiş ve işi için kullanıyor da olabilirdi.
Sandra pekâlâ dedi. "peki ya lordlar " general Sandraya bakıp "savaş için hazırlanıyorlar," Sandra gülümseyerek "babam savaş için ne planlıyor?" diye sorunca general durdu ve "tam olarak hala açıklamadı, sadece plan hazırladığını söyledi" Sandra güldü ve pekâlâ dedi. Ardından lorda bakıp, "bu günlük yeter, bana bilgi getirmeyi unutma, general Tomsen" general "başüstüne kraliçem" dediğinde Sandra çok keyiflendi ve başıyla selam verip bahçeden çıktı.
Hava kararmaya başlamıştı. Sandra sakince mahzene inip gizli geçitten geçerek, babasını delikten izlemeye başladı. Babası sinirli gözünküyor ve sakin kalmaya çalışıyor gibiydi. Kral aniden ayağa kalktı ve ileri geri yaparak, kendi kendine konuşmaya başladı "asla çıkar yolu olmayan bir savaşa sürüklendiğimize inanamıyorum. Kızım şimdiden adını duyurdu ve lordlar yeni kraliçenin tahta geçmesini bekliyor. Bu savaşı başarıyla atlatmam lazım, kahretsin ki sıkıştım" demiş ve sandalyesine yine oturmuştu. Kral o kadar çaresiz hissediyordu ki kendisini, bu olayların nasıl bu raddeye geldiğini bile inanamıyordu. Elinde ki haritaya baktı. Savaşta
Türklerin kullandığı turan taktiğini kullanacaktı. Türkler bu taktikle hep kazanmışken, oda kazanacağına inanıyordu. Ama içinden bir ses kazansa bile kendisinin öleceğini söylüyordu. Kapı çalındığında kral kafasını kapıya çevirip "gir" diye seslendi. Kraliçe elinde kahveyle gelmiş ve kralın masasına bırakıp. "nasılsın?" diye sormuştu. Kral karısına bakıp burukça gülümsedi, "iyi olduğumu söylesem, yalanım hemen açığa çıkacak. Bu yüzden sadede gelerek kötüyüm" dedi. Kraliçe kralın arkasından sarılıp, "hayatım çok fazla düşünüyorsun, kendini hırpalamaktan başka bir işe yaramıyor. Kaç akşamdır düzgün de uyuyamıyorsun zaten, biraz dinlemelisin. Sana kahve getirdim. Belki işe yarar." Kral gülümseyerek kraliçeye baktı ve "teşekkürler hayatım, sanırım buna ihtiyacım vardı." Dedi kraliçe kralın karşısındaki sandalyeye oturup. Krala baktı ve "Sarah yeni bir çocuk edinmiş," kral kraliçeye baktı ve "olabilir" dediğinde kraliçe "saraha çocuğu veren sandraymış" kral kahvesinden bir yudum alıp, bardağı masaya bıraktı. Kızının hareketlerini asla tahmin edemiyordu, bu yüzden ne diyeceğini bilemediğini fark etti.
"Bunu savaştan sonra konuşsak olur mu?" Dediğinde kraliçe hemen gülümseyip "tabii ki, omuzlarında bu kadar yük varken, birde kızımızınkini yüklenme." kral kafasını salladı ve "evet" dedi dalgın bir şekilde. Sandra delikten biraz uzaklaştı, şuan babasıyla annesinin konuşmalarına üzülmesi gerekse de, artık üzüleceğini sanmıyordu. Artık bu durumlara alışmış, hatta daha kötüsü ailesinden nefret eder hale gelmişti. Kraliçe ayağa kalkıp, odadan çıktığında, Sandra da babasına son kez bakıp, gizli geçitten ayrılıp, mahzenden hızla çıktı. Tabii elinde bir şişe şarapla birlikte, odasına hızla gidip zile bastı. Odasına gelen hizmetliye bardak getirmesini isteyerek, beklemeye başladı. Hizmetli elinde bardaklarla geldiğinde. Sandra teşekkür edip, hizmetliye de bir bardak şarap uzatıp yolladı. Bu kaliteli şarabı başka bir yerde bulamazdı. Sandra bardağına şarap doldurup, masasına oturdu ve mektup yazmaya başladı.
Arada şarabından yudumlar alıyor ve mektubunu incelikle yazmaya devam ediyordu. Mektubunu yazdıktan sonra, dolabında ki ufak bölmeye koydu ve bardağına yeniden doldurup biraz kitap okumaya karar verdi. Hiç uykusu yoktu, artık iliklerine kadar yalnız olduğunu hissediyordu ve bu kraliçe olduğunda daha da belirginleşecekti. Sandra üçüncü bardağını bitirip, masaya bıraktı ve yatağına geçip uzandı. Yorganına sarılarak iyi günlerin geleceğini kendisine sayıklayarak uykuya daldı. Sabahın ışıklarıyla Sandra uyanırken, ayağa kalkar kalmaz banyoya gitti ve uzun bir duş alarak, kendisine geldi. Gardırobundan üzerini saran krem rengi bir elbise alıp giydi. Giydiği elbiseyle vücudu kum saatini anımsatırken, Sandra gülümsedi. Saçlarını güzelce tarayıp, şık bir taç taktı ve saçlarının önüne gelmesini engelledi. Çok güzel gözünküyordu. Akşam yemeğinden sonra da misafirlerin geleceğini bildiğinden bu kadar şık giyinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLER
Исторические романыGüçlü bir krallığın ilk kızı olup piyon olmak zordu, özellikle sevilmeyen ve genelde yem olarak kullanılıp ilk yenilen piyon olmak. Hayatım bir satranç oyunu gibiydi. Bazen şah mat olurken, bazen şah mat yapıyordum. Ne kadar fazla zafer kazanırsam...