Sandra yemekten sonra odasına geçti yatağına iyice kuruldu iki gün sonra savaş olacaktı ve kral bu yüzden ne kadar tedirginse sandra o kadar neşeliydi sandra keyifle daha çok yorganına sarıldı
...........İKİ GÜN SONRA..........
Sandra her zamanki gibi erkenden kalkıp dolabına ilerledi üstüne bem beyaz diz hizasında bir elbise giydi elbisenin alt kısımlarında kırmızı çiçekler vardı göğüs kısmı kalp yaka geliyordu sandra saçlarını bir güzel taramış ve saçlarını salık bırakıp kafasına güzel ve görkemli bir taç taktı işte hazırdı dudağına da rujunu sürüp odasından çıktı bu gün savaş vardı ama sandra hiç o ruh haliyle hareket etmiyordu annesi daha somut renkler gitmiş karamsar bir şekilde kralla konuşuyordu sandra gülümseyerek yanların dan geçti geçereken de reveransını eksik etmemişti helen ablasını gördüğünde yanına gelip 'abla, korkuyorum' sandra kaşlarını kaldırıp helene baktı 'neden korkuyorsun ki ablacım, bu savaş illaki olacaktı.' helen ' evet ama yinede annem ve babam çok üzülüyor bende elimden bir şey gelmediği için kötü hissediyorum' sandra kafasını salladı ve 'hayır ablacım öyle sakın düşünme, asıl şimdi elinden bir şeyler geliyor olacak. anneme destek olman lazım senin desteğin her şeyden daha güçlü' helen ablasına bakıp 'haklısın abla 'diyerek annesi ve babasının yanına ilerledi sandra helene bakıp gülümsedi ve 'sana bir şey olmasını asla izin vermem ' diyerek kahvaltı için aşağı indi ardından annesi babası ve helen de katılınca kahvaltılarını etti babası hızla bitirip ayağa kalktı ve sarayın arkasına geçip ordusuyla hareket etmeye başladı halk tezahüratlar edip kralı uğurlarken sandra keyifle gidişlerini izliyordu. Sandra annesine baktığında annesinin gözünün dolduğunu gördü ve güldü hadi ama diyerek yanlarından geçip odasına ilerledi.
Kral ise ordusuyla ilerliyor ve savaş taktiği hakkında komutan generalle tartışıyordu bu savaşı kazanacak ve sapa sağlim sarayına geri dönecekti bu yüzden elinden gelenin en iyisini yapacaktı atlarıyla kısa bir yolculuktan sonra savaş yerine geldiklerinde kralın tüyleri diken diken oldu jacartus krallığı tam önünde duruyordu ve arkasında da saray surları vardı. Sayıca üstün olan jacartus krallığıydı. kral tedirgin olmadan edemiyordu annesi kraliçe offelia da bu savaşı çok istemişti şimdi de kızının bu savaşı bu kadar istemesinin anlamını hala çözemiyordu. Kral karşısında olmayan lord Alexander la yüzü düştü 'korkak it' diyerek generale döndü ve hazırlanmalarını emretti artık geri dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi.
Kral en ön safhada yerini alıp hazır pozisyona geçerken jacartus krallığıda kralın bu pozisyonuna karşı hazır ola geçtiler. Kral başıyla onay verip savaşı başlatmıştı. Kral atıyla ilerlemeye başlarken arkasından gelen ordusu geri çekilmeksizin savaşa atıldı. Kral savaş becerilerini iyi gösteriyordu. Her önüne gelen darbeyi savurup kılıcını adamlara isabet ettirip çoğunu yere devirirken ilerlemekten vazgeçmedi. Ama jacartus krallığının sayıca üstün olması durmasına neden oldu. Şimdi tam zamanı diye düşünürken atının tam önüne gelen ok ile atı ürkmüş ve kralı yere sermişti. Kral acıyla kıvranıp ayağa kalkmaya çalışırken bir askerin krala mızrak atacağını görmesiyle kılıcını hızla kavramış ve askerin boynunu kesmişti. Asker boynunu tutarak yere düşerken kral zorlanarak ayağa kalktı. Kızına inat yaşayacaktı. Yaşamak zorundaydı. General kralın atından düşmüş halde olduğunu görmesiyle oraya ilerlemiş ve krala elini uzatarak atına almıştı. Krak generalin arkasına biner binmez geri çekiliyoruz diyerek bağırdı. Bir çok askerinin öldüğünü görmesi canını yakmıştı. Ama bu savaşın onun lehine sonuçlanacağını göstermezdi. General kralın komutuna karşı atını geriye sürerken bütün askerler generalin atını takip edip geri çekildiler. Jacartus kralı bu geri çekilmeye karşı alayla gülerken o küçük kraliçenin o kadarda güçlü olmadığını düşündü. Ve askerlerine dönmüş hepsini öldürün komutunu vererek sarayının bahçesine ilerlemişti. Bütün askerler belmond krallığını kıstırdığını düşünüp peşlerine takılırken belmond askerlerinin bir anda sağdan ve soldan geldiklerini görmesiyle durakladılar. Neler olduğunu çözemeyen askerler korkmuş halde etrafını saran belmond krallığına karşı ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Belmond kralı istediğini elde etmesine karşı zaferle gülümserken saldırın komutunu vermiş ve planladığı hilal taktiğini uygulayarak jacartus askerlerinin ölmesini izledi. O sırada savaşmaktan çekinmeyen kral generalin atından inmiş ve elinde tuttuğu kılıcıyla sürekli yanında ilerleyen bütün jacartus askerlerine karşı ataklar yaptı. Bir askerin atına gelen kılıç darbesi atın kişniyerek askeri yere atıp devrilmesiyle hayatı son bulmuştu. Kral kazanmak üzere olduğunu biliyordu ve bu duruma seviniyordu. Küçük kızının kraliçe olma planının suya düşmesi kralın keyiflenmesine yol açmıştı. Kral ona doğru gelen mızrağı son anda fark Edip ucu ucuna kaçarken, mızrağı atan kişiye baktı. Adam tam karşısında tuttuğu bıçakla krala bakmış ve "jacartusu alabileceğinizi mi sandınız"diyerek krala atak yapmıştı. Adamın kralın cüssesine karşı iri olması kralı zora sokuyordu. Her yaptığı ataktan son anda kurtulan kral sonunda adamın boş bir anına denk gelmiş ve kılıcını acımadan adamın boğazına sokmuştu. Adam garip bir ses çıkartarak yere çökerken kral kılıcını boğazından çıkartıp adamı ayağıyla ittirip yere düşmesini sağladı. Kral alnından akan teri silerken ona doğru gelen diğer bir askere karşı kılıcını kaldırıp askere fırlattı. Kılıç askerin omuzuna isabet edip yere düşmesini sağlamıştı. Kral askere doğru yavaş bir şekilde ilerleyip kılıcını askerin omzundan çıkartarak askerin kafasını kesti. Yanına gelen generaline bakan kral, duydukları karşısında sevindi. "askerler teslim oluyor kralım. Savaş galibiyetle sonuçlandı"dedi. Kral Zafer gülümsemesini takınırken bana at getir demişti. General kralın isteği üzerine bir at bulup getirirken kral hızla ata binip askerlere doğru ilerledi. Bütün askerler kral karşısında diz çökerken hepsi kralın boyunduruğu altına girdi. Kral bu tabloya bir kez daha bakıp bir kaç askeriyle saraya doğru ilerledi. General kralın yanında yerini alıp kral ile beraber saraya girerken bütün halk korkuyla kaçışmaya başlamıştı. Kral ciddiyetle geldiği saray kapısının açılmasıyla içeri girdi. Jacartusun kralı belmond kralını görmeyi beklemediğinden afallamıştı. Belmond kralı kılıcını kaldırıp jacartus kralına doğrulttu. Jacartus kralı diz çöküp anında af dilemeye hazırlanırken, belmond kralının arkasında bulunan general kralın omzuna kılıcı saplayarak yere düşmesini sağladı. Bunu beklemeyen kral generale öfkeyle dönerken sen ne yaptığını sanıyorsun dedi. General tüm ciddiyetiyle krala baktı. "Kraliçe sandranın selamı var lordum."demişti. Kral duyduğu cümle karşısında gözlerini pörtletse de her şey için çok geç olduğunu anladı. Kızı oldukça akıllıydı ve kraliçe olmayı kafasına taktığı belliydi. General lafı daha fazla uzatmadan kralın kellesini kesti. Jacartus kralı kraliçe sandrayı bir kez daha hafife aldığını fark etti. Kraliçe sandra resmen cehennemden çıkan bir şeytandı. Korkuyla titremeye başlarken generale bakıp "lütfen beni öldürmeyin"diyerek yalvardı. Oda biliyordu. bunun son nefesleri olduğunu ama ölme fikri krala çok koymuştu. General jacartus kralına kılıcını uzatırken "korkmayın lord Alexander. Sizi öldürmek benim vazifem değil. Sizi kraliçe sandraya götürmek üzere vazifelendirildim. Şimdi kalkın ve beni takip edin"diyerek ilerlemeye başladı. General askerlere göz işareti yapmasıyla askerler Alexanderı kollarından tutup sürükleyerek generalin arkasından saraydan çıkartıllar. Her şey tam olarak kraliçe sandranın istediği gibi olmuştu. General bu mutlu haberi kraliçeye vermek için can atıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLER
Ficção HistóricaGüçlü bir krallığın ilk kızı olup piyon olmak zordu, özellikle sevilmeyen ve genelde yem olarak kullanılıp ilk yenilen piyon olmak. Hayatım bir satranç oyunu gibiydi. Bazen şah mat olurken, bazen şah mat yapıyordum. Ne kadar fazla zafer kazanırsam...