☆10☆

341 17 13
                                    

"Dinlenebilirsiniz çocuklar, ilk günden eğitime başlamayacağız tabiki de." Menajerin bu söylediğinin üzerinden daha yarım saat geçmeden bizi yürüyüşe çıkarmaları ne kadar absürt olsa da bunu umursadıkları pek söylenemezdi.

"Dağın başındayız işte, ne yürüyüşü!" Yürüyüş boyunca söylenip duran jungkook'a sinirle döndüm.

Hayır yani ben de çok meraklı değildim bu yürüyüşe, zaten etrafımızda ağaçlardan başka bir şey yoktu, neyi geziyorduk onu da anlamıyordum hatta yürüdükçe üzerime daha fazla yük bindiğini ve yorulduğumu hissediyordum ama yapacak bir şeyimiz yoktu, söylenip durmak bir çözüm değildi, sadece ses kirliliğine yol açıyordu. Zaten bu durumdan memnun değilken bir de kafamızın şişmesine hiç gerek yoktu. Ben söylenmiyorsam o da söylenmemeliydi.

"Çok söyleniyorsun jungkook. Azıcık oksijen al da beynine gitsin." Soğuk bir tavırla konuştuğumda bu bir haftada farkettiğim çekingenliğini konuşturup susmuş ve jimin hyungunun arkasına geçerek kafasını onun ensesine dayamıştı.

Her ne kadar bu görüntü kalbim için iyi gelmese de soğuk bakışlarımı üzerinden çekmedim. Bunun üzerine jimin "o soğuk bakışlarınla çocuğun buz tutmasını istemiyorsan önüne dön Karen." demesiyle önüme dönmüş ve ardıma bakmadan yürümeye devam etmiştim.

"Bay Kim, kulübeye ne zaman dönecez?" Sorduğum soruyla birlikte menajer bana dönmüş ve biraz daha gezindikten sonra kulübeye geçeceğimizi ama ondan önce doğayla iç içe olmamızı söylemişti.

Doğayla iç içe olmak için kulübede kalmamız yetmiyor muydu ki bizi kaç saat yürütmüştü bu adam.

Yüzüme yapmacık bir gülümseme kondurup "anladım" demiş ve sıkıcı yürüyüşümüze devam etmiştik.

Sağ elimdeki  uzun çubuklu go proyu tutmaktan ağrıyan koluma daha fazla kayıtsız kalamayıp elimdeki kamerayı  herhangi bir kamerana vermiş ve kollarımı serbest bırakıp sallamıştım.  "Kamera sizde kalsın lütfen zaten boş boş yürüyoruz bir de hiçbir şey yapmayan kendimi çekmeme gerek yok bence." diyip koşarak ordan uzaklaştığımda kameraman da eline verdiğim kamerayı sallaya sallaya bana yetişmeye çalışsa da bir daha  elime kamerayı tutuşturmaması için ondan olabildiğince uzağa kaçmış ve izimi kaybettirmiştim.

Koşmayı bırakıp onlardan oldukça ilerde olduğumu farkettiğimde dinlenmek için gözüme bir kütük kestirmiş ve üzerine oturmuştum. Daha sonra cebimdeki telefonumu çıkarmış ve internetimi açmıştım. Onlar gelene kadar sosyal medyada gezinebilirdim. Ama çekmeyen internetimle birlikte dağ başında olduğumuzdan dolayı şebekenin olmadığı aklıma dank etmiş ve oflayarak internetimi geri kapatmıştım.

Birkaç dakika öylece boş boş oturmaktan sıkılınca telefonumu geri cebimden çıkarıp justen biber'ın baby şarkısını açmıştım. Ergen zamanlarımda en çok dinlediğim şarkıydı.

"Onlar gelene kadar biraz delirebilirim, ne dersin?" Yanımdaki ağaca elimi atarak konuştuğumda şimdiden delirdiğimi açıkça belli etmiş ve gülerek ayağa kalkıp dans etmeye başlamıştım. Aynı zamanda elimde mikrofonmuş gibi tuttuğum telefonumla şarkıya eşlik ediyordum.

"Baby, baby, baby uuuu! Like, baby baby-" hemen yanımdaki ağaca dönüp gövdesini patpatladığımda geri arkama dönmemle karşılaştığım yüzlerle birlikte şarkıyı söylemeyi bırakmış ve duruşumu hızlıca düzelterek şarkıyı kapatmıştım.

Ne zamandır orda durduklarını bilmesem de yeni geldiklerine inanmak isteyerek boğazımı temizlemiş ve "ben de sizi bekleye bekleye ağaç oldum burda herneyse gidelim artık." diyerek önden ilerlemiştim.

Arkamdan gülerek gelen üyeler ve yapım ekibini umursamadan yürümeye devam etmiş ve birkaç dakika sonra az ilerde görünen kulübeyle üzerimden bir şok dalgası geçmişti.

7-star HotelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin