Karen, sabah gün ışığının yüzüne vurmasıyla uyanmış daha sonradan Si hyuk şirkete gittiği için tek başına kahvaltısını yapıp televizyon izlemek için salona geçmişti.
"Ah bu ji chang wook olmalı."
"Yakışıklıymış ama."
"Milie abartmakta haklıymış. Adam ateş ediyor."
"Acaba kaç yaşında?"
"Ji chang wook'un yanına böyle bir partner de verilmez ama ya bu kız onun yanında çok sönük kaldı."
"Yok artık +18!" Daldığı diziyi-daha çok ji chang wook'u- eleştirirken önüne çıkan öpüşme sahnesiyle birlikte telaşlı bir şekilde elleriyle gözlerini kapattı Karen. Ama durumun absürtlüğünden habersizdi. Üstelik 20 yaşındaydı.
Birkaç saniye sonra parmaklarının arasından sahnenin geçip geçmediğine baktı daha sonraysa tehlike geçmiş gibi ellerini gözlerinden çekip yakındı "OMG! What did you do Chang Wookie?!" (Aman tanrım! Ne yaptın sen Chang Wookie?!)
"Şuan senin hakkındaki tüm iyi düşüncelerim yerle bir oldu, teşekkür ederim. Tadım tuzum kaçtı şuan!" Kucağındaki yastığı sert bir şekilde yanına bırakırken ne yaptığına baktı.
"Adamı tanıyalı daha yarım saat bile olmadı dibim düştü bir de bu yetmezmiş gibi kızı öptü diye triplere girdim. Sanırım Kore'nin havası bende yan etki yaptı." Kendi içinden "olabilir aslında" diyerek o cümleyi kurdu.
"Umarım geçicidir."
"Ne geçicidir?" Kendisine ait bir olmayan bir ses duyunca refleksle başını arkaya çevirdi Karen.
"Si hyuk amca? Sen şirkette değil miydin?"
Si hyuk, ona şaşkın bir şekilde bakan Karen'ı başıyla onaylayıp ardından üzerindeki çeketi koltuğun üzerine atarak onun yanına oturdu.
"Şirketteydim ama yapacak işim olmadığı için geri döndüm. Hem dedim ki Karen'ın daha ilk günü, onu yalnız bırakmamalıyım."
Karen güldü. "İyi demişsin Si hyuk amca, hem ben de sıkılmıştım böyle tek başıma."
"Sıkıldığını hissetmişsem demek ki gelesim tuttu." Evirip çevirip Karen'ı daha da utandırdığında ikisi de gülerek birbirlerine bakmışlardı.
"Ben gelmeden önce ne yapıyordun bakalım?"
Karen önündeki televizyonu gösterip ayağa kalkarak oraya ilerledi. Televizyonun başında durup diziyi takdim eder gibi kollarını öne uzatıp hafifçe eğildi. Ekranda ji chang wook'un yüzü belirdiğinde aynı ruh haliyle ji chang wook'un yüzünü parmaklarıyla kalp içerisine aldı ve hülyalı bir şekilde konuştu.
"Şu yakışıklıyı izliyordum ben de, kendisiyle tanışalı yarım saat falan oldu." Si hyuk kaşlarını kaldırıp algılamaya çalıştı.
"Chang Wook?" Si hyuk sorarcasına söylerken Karen hülyalı bakışlarını ji chang wooktan çekip katlanamazcasına Si hyuk'un söylediğine itiraz etti.
"Bir daha bunu duymak istemiyorum! Az önceki gördüğüm sahneden sonra Ji Chang Wook öldü. Onun adı bundan sonra Leonardo Unocaprio."
Si hyuk, Karen'ın çıkışıyla birlikte yerinde irkildi. Karen ona anlamayan bakışlar gönderen adama açıklama yapmaya başladı aynı zamanda yanındaki yerini aldı.
"Şimdi Si hyuk amcacım, Leonardo Dicaprio zaten var, tanrı gibi bir şey zaten o. Ji Chang Wook ta iyi yani onda da böyle bir potansiyel var şimdi dünyada sadece iki tane tanrı olduğunu düşünecek olursak biri Leonardo dicaprio ise diğeri de unocaprio olmalı. Anladın mı? Anlamadın mı?! Hani biri iki anlamına gelen 'di' diğeri bir oluyor zaten 'uno'. Anladın mı?"
Si hyuk bir süre sonra güldü. Karen da daha fazla kendini tutamayıp güldü.
"Tanrı aşkına ne açıklıyorsun Karen?"
Karen gülerken zorla konuştu "bilmiyorum"
"Jin'in dede espirileriyle kapışacak cinstensin."
"Nasıl bu raddeye geldim hiçbir fikrim yok." Gülerlerken bir an duraksayıp gözlerini tavana çıkararak düşünüyormuş gibi sordu Karen.
"Korenin havasından dolayı mı acaba? Yan etki falan etmiş olabilir?" Si hyuk gülüşünü bastırarak Karen'ını dinledi.
Karen ona bakan adama dönüp ciddiyetle konuştu kendi söylediğine inanmış gibiydi. "Kuru falan ya."
Si hyuk kendini tutamayıp tekrardan gülerken karnını tutup soluklandı ve Karen'ı bozmamak için ona katıldı. "Olabilir."
"Değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm." Gülümseyip önüne dönerek diziye kaldığı yerden devam etti Karen.
Si hyuk yan yana otururlarken önündeki sehpaya baktı üzeri temizdi.
"Böyle kuru kuru izlenir mi! Mutfak dolabında birkaç abur cubur olucaktı onları alıp geliyorum." Yerinden kalkıp mutfağa girerek köşedeki dolaptan abur cuburları aldı ve geri salona dönüp Karen'ın yanındaki yerini alarak sehpayı kendilerine doğru çekti. Daha sonrasında ayaklarını sehpanın üzerine uzatıp elindeki cipslerden birini Karen'a diğerini de kendisine aldı.
Karen tüm bunları şaşkınlıkla izlerken bu durum her ne kadar ona garip gelse de birkaç saniye sonra kendine gelmiş ve Si hyuk'un bu tavrı hoşuna gitmiş gibi kıkırdayarak elindeki cips paketini açıp ayaklarını aynı onun gibi sehpaya uzatmıştı.
Si hyuk açtığı paketten parmakları arasına cipsi alıp televizyona doğrultarak ekrana çıkan ji chang wook'u göstermiş "Gerçekten yakışıklı." diyerek Karen'ın az önceki sözlerini desteklemişti.
Karen kıkırdayıp cipsinden ağzına atarak sevimlice başını sallamış ve paketinden bir tane daha cips çıkarıp Si hyuk'a doğrultmuştu.
Si hyuk ne yapmak istediğini anlayarak kendi cipsini onun cipsiyle tokuşturmuş ve ağzına atmıştı. Karen da aynısını yaparak televizyon karşısında bir yandan diziyi izleyip bir yandan da sohbet ederek günü geçirmişlerdi.
Eh günün sonunda biraz saçmalamış ta olabilirlerdi ama evin içinde iki kanka gibi gezmeleri çok ta olağanüstü bir olay değildi, bunca şeyden sonra o da olsundu yani.
Dışarda tekrardan eski ciddiyetlerine bürüneceklerdi zaten, evde birazcık saçmalamanın kimseye zararı yoktu. Neticede onlar da diğerleri gibi insandı, onların da arada saçmalamaya ihtiyaçları vardı.
Bu bölüm biraz ev hallerine yönelik oldu. İş yerinde veya dışarda ikisi de kendi ciddiyetlerine bürünecekler tekrardan ama ev hallerine de şahit olalım istedim. Diğer bölümde görüşmek üzere...sağlıcakla kalınnnnnn...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7-star Hotel
FanfictionBu bir 8.üye kitabıdır. Gruba neredeyse başından katılmış bir kız üyeyi konu almaktadır. ... -Tanrı aşkına, söylesene ben neyim bu hikayede?! Kimim ben?! -Maybe...My baby? Genç kızı susturabilen tek şeydi bu cümle. Çünkü genç oğlanın ağzından çıkan...