☆37☆

148 12 13
                                    

"Sejin, ben çıkıyorum. Geri kalan işleri sen halledersin. Çocuklar da pratiklerini bitirince oyalanmadan yurda geçsinler."

Sejin, Bang Si Hyuk'u onaylayıp masanın üstündeki dosyaları üst üste dizerek kolları arasına aldı.

Si hyuk daha fazla oyalanmayıp kabanını giyerek masasının üstündeki telefonu alarak ilk odasından sonra da şirketten çıktı.

Bu sırada Taehyung, hızlı adımlarla Si Hyuk'un odasına gelmişti.

İlk birkaç saniye nefeslerini düzene sokarken derin bir nefes alıp kapıyı tıklatmış içerden 'gel' komutunu duyunca kapıyı açıp içeri girmişti.

Ama menajeri beklemiyordu.

"Bang Pdnim yok mu?"

Sejin önündeki çocuğa bakıp başını iki yana sallayarak konuştu "Az önce çıktı, iki dakika önce gelseydin belki de yetişirdin. Bir şey mi oldu?"

Taehyung başını iki yana sallayarak onu reddetti.

"Hayır, sadece erkenden çıkmak için izin isteyecektim. Çok önemli."

Sonunda kurduğu cümleyle bunun önemini vurguladı Taehyung. Menajerin izin vermesini umuyordu.

Sejin, Taehyung'a bakıp kaşlarını çattı.

"Neymiş bu önemli olan şey?"

Taehyung, bu kısma çalışmamıştı işte! Ne diyecekti şimdi?

Taehyung, soğuk terler dökerken yalanını çaktırmamaya çalışarak konuştu. Soğukkanlı olmalıydı.

"Özel bir durum, bu yüzden söyleyemem ama hyung, gerçekten çok önemli!"

Sejin bir süre Taehyung'u inceledi. Doğruyu söyleyip söylemediğini gerçekten önemli olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.

Taehyung bunu farkedince yalvaran bakışlar atmaya başladı. Daha çok zor durumdaymış gibi bir ifade yerleştirdi yüzüne. Aslında bakarsanız Taehyung için bu gerçekten de önemliydi sadece zamanın bir sıkıntısı olmamasına rağmen o şimdi bunu gerçekleştirmek istiyordu.

Sejin sıkıntılı bir nefes vererek onu başıyla onayladı. "Peki provalarınız bitti mi?"

Taehyung, hızlıca onu onaylayarak "Diğerleri çalışmaya kalacaklardı o yüzden izin almaya geldim." dedi.

Buraya gelmeden önce programını tamamlamış öyle gelmişti.

Sejin kafasını sallayarak "Peki, çıkabilirsin." dedi. Sonradan aklına bir şey gelmiş gibi onu durdurup "Bunu ikimizden başkası bilmesin ama. Bang Pdnim sizin programınız bitince oyalanmadan yurda geçmenizi tembihlemişti, başımı yakma sakın." dedi.

Taehyung gülerek onu onaylayıp "Sen merak etme hyung, aramızda." diyerek aceleyle odadan çıktı.

Şimdiki istikamet Karen'dı.

Si Hyuk arabasından inerken şoförüne bakıp bugün izinli olduğunu ve eve gidebileceğini söyledi.

Adam minnettar bir şekilde Si Hyuk'u onaylayıp "Peki efendim, size iyi günler." diyerek hızlıca ordan uzaklaştı.

Si Hyuk, onun bu davranışına gülüp sokak lambalarının aydınlattığı kadarıyla görebildiği apartmanın kapısındaki anahtar okuyucuya şifreyi girdi.

Kapıyı açıp apartmana girdiğinde asansöre ilerleyerek zaten kendi katında bulunan asansörü çağırma gereği duymadan kapısını açıp içine bindi. Kendi dairesinin olduğu katı tıklayarak derin bir soluk verip kapıların açılmasını bekledi.

Geçen birkaç saniyenin ardından asansör durduğunda açılan kapıdan çıkarak kendi dairesine adımladı.

Bu sırada aklında Karen vardı.

Kendi dairesinin kapısının da şifresini girip açtığında sakince içeri girip Karen'a seslendi.

Herhangi bir ses gelmeyince içeriye yönelip salona baktı. Karen'ı orda göremeyince odasına ilerledi.

Odasına yaklaştıkça gelen müzik sesleriyle kafasını gülerek iki yana sallayıp boşuna endişelendiğini düşünerek onu rahatsız etmeksizin kendi odasına ilerledi.

Bu sırada Karen hiç iyi değildi. Evin içerisinden gelen seslerle Si Hyuk'un geldiğini anlamıştı ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Yerde sürünerek kapıya ulaşmaya çalıştı ama nafileydi. Resmen hareketleri kısıtlanmış gibiydi. Sesi deseniz duyulamayacak kadar kısıktı.

Ağlamak istese ağlayamazdı. Sanki bir kabusun içindeymiş te koşmak istese koşamaz bağırmak istese bağıramaz bir haldeydi. Bunun kabustan bir farkı yoktu, belki de kabus görüyordu ama olamazdı çünkü bacaklarındaki ağrıları çok net bir şekilde hissedebiliyordu.

Dişlerini sıktı ilk önce daha sonrasında içinden gelen ağlama isteğiyle gözleri doldu. Dudakları titremeye başladı, çok acınası bir haldeydi, acizdi.

Ağlarken sadece omuzları sarsılıyordu dediğim gibi sesi çıksa ilk işi avazı çıktığı kadar bağırıp Si Hyuk'a seslenmekti.

Bir yandan ağlarken bir yandan da titreyen kollarından destek alarak kapıya ilerlemeye çalıştı Karen.

Titreyen bacaklarını çok fazla hareket ettiremediğinden resmen sürünerek kapıya ulaşmaya çalışıyordu.

Ama aslında tek yapması gereken Si Hyuk'un onu bulması için dua etmesiydi çünkü onun dışında başka bir şansı yoktu.

Yerinden bir milim hareket edememişti akciğerleri şuanda fazla hassas olduğundan -ki kendisi bunun farkında bile değildi- ağlaması işleri daha çok zorlaştırmış nefes alması zorlaşmıştı.

Karen büyük bir yenilgiyle titreyen kollarının üzerine düşerek nefes almaya çalıştı, bir yandan da Si Hyuk'un onu kurtarması için içinden dua ediyordu.

Si Hyuk üzerini değiştirecekken aklına gelen şeyle mutfağa gitti, buzdolabını açıp içine baktı. Neredeyse boştu.

Markete gitmeliydi. Sıkıntıyla oflayıp telefonunu salondaki koltuğun üzerinden alarak evin kapısına ilerledi.











Bazen kabustaymış gibi hisseder sonra kabusun içinde olup olmadığınınızı düşünmeksizin devam edersiniz.
















Bazen sadece uyanmak istersin onu da...farkedebildiğinde.

7-star HotelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin