48- Bazen korkuyorum

192 30 17
                                    

"Ne hızlı barıştınız.
Ben bu iki hafta falan daha sürer diyordum."

Hyunjin'in şaka kaynayan sesini duyduğumda Baekhyun'a baktım.
Bir süreliğine Hyunjin'e dönen gözleri beklediği şeyi duyamayınca ondan ayrıldı.
Cevap vermedi.
Durgundu, durgunluğuna yakışacak kadar da suskundu.
Nedenini ise hala bilmiyordum.

Kolunu okşayarak bana bakmasını sağladım.
"Neyin var?"
Kısık gözleri yüzümü inceledi.
Dudakları mutlu bir ifade barındırmayacak şekilde kıvrıldığında bir şey olduğu çoktan belliydi.
Dün gece kendimi affettiremediğimi düşündüm bir an.
Ama bu doğru değildi.
Aramızın iyi olduğuna yemin edebilirdim.
Neden, dedim kendi kendime.
Bir sorunu varsa söylesin istedim.

Jeongin'in güçlü öksürüğü dikkatimi dağıttı.

"Sera'yı bugün de kaçırmazsa ikinizden birisi, çok mutlu olacağım.
İki gündür kızı geldiğinde toplasan üç dakika gördüm de..."

Baekhyun'un bakışları ona döndü.

"Ben neden kaçırayım ki?"

"Hyunjin'den bahsetmiştim."

Bu iyi değildi.
Baekhyun üstüne alınmış, Sera ile ilgili olan bu konu onu germişti.
Jeongin'in ondan bahsetmediğini duyunca da gergince sandalyeye oturmuş kahvaltısına başlamıştı.
O gergindi.
Fazla soğuk, yorgun, belki de mutsuzdu.
Ve ben nedenini bir türlü anlayamıyordum.

Birkaç dakika geçti, kahvaltı sessizce ilerlerken birden bana döndü.
Adımı söyledi, gözlerini gözlerime dikti.

"Chanyeol..."

Efendim, dedim.
Tatmin edici bir şey söylemesini umarken dikkatle yüzünü inceledim.
Konuşmakta gecikmedi, üzgünlüğünü çözmeme yardım edecek bir cümle söyledi.
"Babanı ziyaret etmeye gidecek misin?"
Düşündüm, birden açtığı bu konuyu sindirmeye çalıştım.
Ne yapmalıyım, diye sordum. Gitmeli miyim?
Kafasını önüne çevirdi, tabağıyla ilgilenerek umursamazca davrandı.
"Bilmem. Nasıl istersen..."

Düşündüm, üzüntüsünün nedenine kafa yormaya başladım.
O sırada zil çaldı.
Hyunjin hızla masadan kalktığında düşünmem de yarıda kalmıştı.
Bir dakika içerisinde Sera bizimleydi.

"Günaydın!"

Neşeli bakışları üzerimizde dolandı masadaki yerine otururken havanın ne kadar güzel olduğundan bahsetmeye başladı.
"Dün gece bütün çiçeklerimi içeriye almak zorunda kaldım. Şimdi bu havayı göremiyor olmaları fazla üzüyor."
Dediklerine hızla cevap verdim.
"Onları içeri almasan çiçek siye bir şey kalmamıştı."
Hyunjin'in büzülmüş dudaklarını gördüğümde güldüm.
O sırada yine adımı duydum.
"Chanyeol, sen olmasan ne yapardım bilmiyorum.
Çiçeklerim hala yaşıyorsa, senin sayende."
Dediklerini duyduğumda iç çektim.
İşte bu gerginlikti; içimde oluşan, kalbimi hızlandıran ve kötü bir şey olacakmış gibi hissettiren.
Kafa salladım, rica ederken gözlerimi Baekhyun'a kaydırdım.

Oralı bile olmuyordu.

Belki de oluyordu.

Düşüncelerime boğulmaktan Jeongin'in sesiyle kurtuldum.
"Ne yaptı ki Chanyeol? Siz gece birlikte miydiniz?"
Ama bu cümleyi soruş şekli ve üstüne Baekhyun'un tabağından kalkan bakışları o kadar korkunçtu ki gerginliğim katlanmaya başlamıştı.
Sera'ya baktığımda gülerek kafasını salladığını gördüm.
"Evet,
Dün bahçede otururken yağmur başladı.
Sonra benim büyük laleleri beraber içeriye taşıdık."

"Ne güzel."

Baekhyun'un sesini duyduğumda ona döndüm.
Ona dönmemle ayağa kalktı, tabağını masadan kaldırarak lavaboya koydu.
Ardından Sera'ya bakıp gülümsedi.
"Sana sadece bir dakika falan ayırdığım için üzgünüm Sera ama fazla yorgunum."
Arkasını dönüp merdivenlere adımlamaya başladığındaysa fazlasıyla garip olan ortam biraz normale dönmüştü.
Bundan rahatsız oldum.
Onun gitmesiyle içimde oluşan rahatlama beni rahatsız etti.
O yüzden bunu unutup hızlıca ayağa kalktım.
Şaşkınca bakan Jeongin'e kısa bir açıklama yaptım.

Tha Méli | ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin