nick jonas, tove lo - close
belimdeki sıkılaşan kollarla birkaç mırıltı çıkarırken burnumda hareket eden burnu hissettim, dünyanın en güzel sabahındaydım.
dün tüm gün çok uzun geçmişti, hava karardığında anca duşa girebilmiştik ve sonrasında çok yorgun bir şekilde uyumuştuk. jungkook çok yaramazdı. asla iflah olmuyordu. onunla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum, onunla baş etmek istemiyordum da. bu haldeyken, onunla bu kadar yakınken dünyanın en mutlu insanı hissediyordum kendimi.
kalçam jungkook'un kasıklarında yer alırken kolu belime sarılı haldeydi. başı boynuma doğru eğilmişti ki bu burnunun boynuma, alnının da kulağımın arkasına gelmesine sebep oluyordu. dokunuşları beni hassaslaştırıyordu, karnımdaki ağrı asla gitmiyordu ve şu an onunla öpüşmek istiyordum.
"kook." şımarık ses tonumu kullanarak başımı ona çevirdiğimde başını kaldırarak dudaklarıma kuru bir öpücük kondurdu.
gözleri açık değildi, bebeğim yanımda uyukluyordu hala.
"jimin.. saat kaç?" tekrar başı boynumda yer alırken uyuşukça sormuştu. başımı uzatarak saate baktıktan sonra tekrar rahat pozisyonumu aldım, elimi karnımdaki elinin üzerine koydum.
"on ikiye geliyor.. çok uyumuşuz." cümlemi bitiremeden dikleşmiş olan jungkook'un küfürleri ile karşılaştığımda hızla ona döndüm. "korkutma beni, ne oldu?"
gözleri aralıktı, uzandığı telefonun ekranına bastı ve hızlı hareketlerle yataktan kalkarak koltuğun üzerindeki kıyafetlere ilerledi.
altında yalnızca iç çamaşırı vardı. kalçasından bakışlarımı zorlukla çekip bacaklarına indirdiğimde dudaklarımı ıslatmıştım.
"önemli bir işim var bebeğim, tamamen unutmuşum." telefonda bir şeye bastıktan sonra kulağına yaslayarak omzuyla destek sağladı, hızla pantolonunu giymeye başladı.
"jungkook, ben ne yapacağım burada? çok sıkıldım." sorumu görmezden gelerek üzerini giyinmeye devam ettiği sırada sesini duydum.
"joon, ne durumdasınız?" yanımda duran yastığı kollarımın arasına çektiğimde jungkook'un yoğun kokusu her yanımı sarmıştı.
"uyuyakalmışım.. sorun yok değil mi?" hafifçe eğilip koltuğun minderini kaldırdı. altında duran silahı beline yerleştirmesiyle yanaklarımı şişirdim. "jennie gelemez mi? jimin tek kalamaz."
üzerine dün üzerimde olan sweati geçirdikten sonra bana döndü, hafifçe gülümseyip aynanın karşısına geçti. saçlarını dağıtırken konuşmaya devam ediyordu. "onun göndereceği kişilere güvenemem, joon. biliyorsun." dudaklarının arasından çıkan bıkkın nefesle aynı şekilde içim sıkılmıştı. "pekala, sikeyim," telefonu kulağından uzaklaştırıp kapıyı açtı, "hazırlan jimin. beş dakikan var."
zafer gülümsemesi ile hızlıca yataktan kalktım, jungkook çoktan odadan çıkmıştı. üzerimi hızlıca giyinip telefonumu alarak odadan çıktım, arabaya bineceğimiz için üşüyeceğimi düşünmüyordum.
jungkook beni görünce koridorda ilerlemek yerine üzerime ilerlemiş, dün geceyi hatırlatan bakışları üzerimde gezinirken yutkunmama sebep olmuştu. anlık yakınlaşmalar bana göre değildi.
"sorgulamak yok," burnu burnuma sürtünürken mırıldanmıştı, "yaramazlık yapmak yok." yüzümdeki sırıtış yerini alırken jungkook uyarırcasına bileğimi tuttu. sanırım ciddi bir konuşma yapıyorduk.
biraz çekilip yüzüme baktığında işin ciddiyetini anladım. alt dudağımı hafifçe ısırıp başımla onu onayladım. "tamam, jungkook. söz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404