lauren jauregui - more than this
gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şey, bilgisayarla donatılmış bir masa, önünde rahat bir sandalye ve sandalyeye asılı olan bir kulaklıktı. hala dünkü arabada olduğumu anlamam çok da uzun sürmemişti. yere serilmiş birkaç örtünün üzerinde, dün kook'un oturduğu yerdeydim.
dikleşerek gözümün önüne gelen anıları silmek için gözlerimi sıkıca kapattım. batırmış mıydım?
dizlerimi kendime çekerek başımı ellerimin arasına aldım ve sessizce oturmaya başladım. büyük ihtimalle taehyung benden sonra sızmıştı, uyandığında eldiveni fark etmişti ve beni bulmak için yollara koyulmuştu. ne yapacaktım ben?
saatin kaç olduğundan haberim yoktu, şu an nerede olduğumu bile bilmiyordum. zorlukla ayağa kalkarak birkaç adım attım ve minibüsün kapısını birkaç kez tıkladım. "kook? namjoon?" dışarıdan gelen birkaç tıkırtıyla dışarıda birinin beni duyduğunu anlamıştım. kapının kolundan gelen sesle kapının açılmasını beklemeye başladım.
kapı açıldığında her zamanki dik duruşuyla, insanı delip geçen bakışlarıyla kendine çeken ve dün gece hem onun yüzünden savunmasız kalıp hem de ona sığındığım kişiyi gördüm.
gözlerimiz buluşunca vücudundaki kalkan inmiş gibi sert bakışları hafifçe yumuşamış ve inmeme yardımcı olmak için elini uzatmıştı. "jungkook de, lütfen."
jungkook.
kapının açılmasıyla yüzüme gelen soğuk havaya karşı inmek için onun elini tuttum. elini bırakmadan adımlarımı önce arabanın dışına, sonra da ileride kamp alanı havasıyla bir ateşin etrafında yerleşmiş olan sandalyelere doğrulttum. namjoon etrafta gözükmüyordu, beş sandalye de boştu. hala elimi tutuyordu, ellerimiz birbirine kenetli olmasa bile ikimizden birinin de bırakmaya hiç niyeti yoktu.
nihayet elimi bırakıp sandalyelerden birini ateşe yakın bir şekilde koyunca çektiği sandalyeye oturdum. aynı şekilde yanıma başka bir sandalye çekerek kendi oturmuştu. ellerimi ateşe uzatarak bir süre öyle bekledikten sonra ellerimi yanaklarıma yerleştirdim. bakışları üzerimde geziyordu, başımı ona çevirdiğimde göz göze gelmiştik.
"söyleyeceğin bir şey mi var?" sorduğum soru üzerine yutkunmuş ve elini ensesine atıp arkasına yaslanmıştı. bakışları gergin bir şekilde etrafta geziyordu.
"bak, üzgünüm, tamam mı?" bakışları tekrar bana döndüğünde kendimi tutamayarak hıçkırmış ve başımı hızlıca ateşe döndürmüştüm. göz ucuyla cebinden çıkarıp bana uzattığı telefona baktım, dün benden aldığı telefonumdu. "sana bir sürü mesaj attı, o yüzden.. evine götürmedik. seni rehin falan tutmuyoruz, yanlış anlama."
yüzüne bakmadan elindeki telefonu aldım ve parmak izimle kilidi açtıktan sonra mesajlar kısmına girdim.
Taehyung:
ne yaptım ben
jimin, çok üzgünüm
ben sadece sanırım çok sarhoşum ve üzgünüm
evine geleceğim, konuşacağız ve halledeceğiz tamam mı?
bu mesajdan sonra yarım saat geçmiş, ve tekrar başka bir mesaj atmıştı.
Taehyung:
kapıyı aç jimin
sabah bana yaz ve konuşalım
mesajlara karşı göz devirdikten sonra ekranı kapattığım sırada jungkook bana doğru yaklaşarak bacaklarını bacaklarıma yaslamıştı.
"jimin, senden tek isteğim.. şu mesajlara cevap vermen ve konuyu bir an önce kapatman. bu çok şüpheli duruyor, bir anda ke-''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404