madison beer - say it to my face
karnımda büyük bir ağrı hissediyor, içinde bulunduğum arabayla beraber dünyanın en büyük çukuruna gömülmek istiyordum. tehlikeli bakışlarla bir bana bir de jungkook'a bakan taehyung tüylerimi diken diken ediyordu.
fakat yanımda tehlike kelimesinin bizzat vücut bulmuş hali oturduğu için korkmadım, tek düşüncem taehyung'un jungkook'u tanıyıp tanımayacak olmasıydı.
araba yavaş da olsa taehyung'a doğru sürüldüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. jungkook tam olarak ayaklarının dibinden geçerek arabayı hemen onun arabasının yanındaki boş yere park etmişti.
"takıldığın kişiyim, bunu anladığı an siktir olup gidecektir. yalnız konuşmak isterse kabul et, bize önemli bir şey söyleyebilir," jungkook soğukkanlı bir şekilde beni hızlıca bilgilendirirken arabanın kapısını açtım, "unutma, beni tanımıyor."
arabadan inip bize doğru dönük olan taehyung'a ilerlediğimde yüzü oldukça donuktu, her zamanki sinsi tavrından ve flörtöz bakışlarından eser yoktu. bu konu hakkında bir fikrim olmasa da bir maddenin etkisi altında olduğunu söyleyebilirdim.
elleri cebinde bir şekilde bize baktığı sırada jungkook'un arabasının kilitlenme sesi duyuldu.
"selam taehyung, bir sorun mu var?" her ne kadar bana dünyalar kadar kaba olsa da kibar olmak içimde vardı.
"hayır, yok." burnunu kırıştırdı, "arkadaşın kim?"
taehyung elini uzatıp konuşmak için dudaklarını araladığı sırada jungkook onun elini sıkarken sözünü kesti.
"jeon jungkook," bakışları iddialı bir şekilde taehyung'un üzerinde gezerken devam etti, "bir arkadaştan fazlasıyım, anlarsın ya?"
taehyung'un kaşları havalandığında bir adım geriledi, elini çekerek teması kesti ve yere tükürdükten sonra mırıldandı. "tam jimin'in sevdiği gibi."
jungkook hışımla öne adımlayıp taehyung'un gerilemesini sağladığında onu kolundan tuttum. tutmam bir şeyi değiştirmemişti, jungkook taehyung'un yakasından tutarak zaten zor dengede duran bedeni yere ittirdiğinde taehyung yere yığılmıştı.
"siktir, ne yapıyorsun?" taehyung dikleşmeye çalışırken mırıldandığında jungkook yere eğilerek onunla aynı hizaya geldi.
"bundan sonra, seni bir kez daha jimin'in etrafında görürsem, buradan değil de," eliyle belirli bir manzara çiziyormuş gibi yaptı, "en ıssız dağdan aşağı iterim."
taehyung tek eliyle güçsüz bir şekilde jungkook'u ittirdiğinde jungkook milim kıpırdamamıştı.
sorun şuydu ki, her bir kelimeyi jungkook'a yedirmek isteyecek olan taehyung sessizdi. bir şeyler yanlıştı.
hızla taehyung'un yanına eğilerek elimi alnına koyduğumda vücudunun buz gibi olduğunu hissettim. "jimin, ne yapıyorsun?"
jungkook anlamsız bakışlarla beni izlerken yerde kıvranmaya başlayan taehyung'un nabzını ölçmek için parmaklarımı bileğine yerleştirdim.
"jungkook.." gözleri yavaşça kapanan taehyung'u kolundan tutup korku dolu gözlerle ona bakarken devam ettim, "taehyung'un nabzı çok yavaş."
jungkook birkaç küfür mırıldandıktan sonra bana döndü.
"ne bakıyorsun jungkook, onu hastaneye götürmemiz lazım." söylediğim cümleyle taehyung'u kucağına alarak ayaklandı. hızlı bir şekilde arabaya ilerleyip açılan kilitle arka koltuğun kapısını açtım. taehyung'un bedeni arka koltuğa yayılmış bir haldeyken hızla ön koltuğa yerleşerek jungkook'un arabayı çalıştırmasını izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404