ariana grande - 7 rings
yüzüme vurduğum soğuk suya, iki elimi sonunda özgürce kullanabildiğim gerçeği de eklenince, son zamanlarda geçirdiğim en güzel sabaha uyandığımın farkında varmıştım.
dün hastaneye gitmiş ve sonunda kolumdaki alçıdan kurtulmuştum. hastaneden çıktıktan sonra iki ay boyunca okulu yüzünden yanıma uğrayamayan en yakın arkadaşım yoongi şehre geldiğini söylediği için onunla buluşmuştum. artık birine anlatmam gerektiğini için ona bahsetmiş, üstümdeki yükü azıcık da olsa hafifletmiştim.
pekala, belki tam olarak anlatmamıştım.
birini çok tatlı, kullandığım binlerce sıfattan yalnızca biriydi, olduğunu ama hayal kırıklığına uğradığımı söylemiştim, o ise eğer senden hoşlanıyorsa her gülümsediğinde o da gülümser demişti.
kook dün tüm kibarlığını kullanarak bana evine gitmem gereken saati mesaj atmıştı ve bu kadardı.
13.30.
yüzümü yıkadıktan sonra kurulamayı es geçmiş ve odama girerek dolabıma ilerlemiştim. bugün için de güzel giyinmemi söylediği için dolaba ilerleyerek kapağını açtım ve altıma siyah yırtık bol kot pantolonumu geçirdikten sonra üzerime bordo gömleğimi giydim, aynı şekilde birkaç düğmemi açık bırakarak aynanın karşısına geçtim.
hassas bir yüzüm olduğu için günlük kullandığım gerekli nemlendiricileri sürdükten sonra aynada kendime baktım. gömleğimi düzelttim, son zamanlarda favorim olan parfümümü de sıktıktan sonra hazırlanma sürecimde baya dağılmış olan evi hızlıca toparlayıp evden çıktım.
birkaç dakikalık bekleyiş sona erdiğinde taksiye bindim ve gerginliğimi bir kenara atmaya çalışarak kook'un evinin adresini verdim. araba adrese doğru yol alırken ona yolda olduğuma dair bir mesaj attığımda sadece görüldü bırakmıştı.
on dakikalık taksi yolculuğundan sonra evinin önüne geldiğimde parayı ödeyip indim, kendimi tekrar bir şeyler için tehlikeye atmak daha kolay olur sanmıştım ama adımlarım ileri gitmek yerine yerinde sayıyor, yalnızca bakışlarım etrafta geziniyordu. sanırım buraya kadar gelmişken geri dönüşüm yoktu. derin bir nefes aldıktan sonra saçlarımı düzelttim ve bahçe kapısının önüne geçerek zile bastım.
çok geçmeden çalan ufak zil bahçe kapısının açıldığını belirtmişti. ittirerek içeri adımlarken karşımda, taşlı yolun sonunda, açık kapının önündeki kook'u gördüm. bu sefer daha resmiydi, kot pantolon ve kalıplı bedenini saran siyah bir tişörtleydi.
ona gülümsediğinde o da gülümser.
kapının önüne geldiğimde başımı hafifçe yana yatırmış ve dudaklarıma en samimi gülümsemelerimden birini koymuştum fakat karşılığında aldığım hiçbir şeydi. istemsizce kaşlarımı çatıp gülümseyişim solduğunda anlamsız bakışlarla bana bakıp içeriyi işaret etmişti. ''geçsene.''
ondan bana iyi davranmasını beklemek suç değildi fakat mantıklı da değildi. düşman olmadığımız gibi arkadaş da değildik, birbirimizden yaşadığımız günün akşamında haber alıp alamayacağımız da belli değildi.
sadece ona ikinci kez yardım edecektim ve bir ilişkimiz kalmayacaktı.
doğrular yüzüme tek tek vururken onun gibi bir yüz ifadesi takınarak içeri adımladım. bakış açıma giren koltuklardan uzun olanında oturan uzun boylu ve kalıplı bir adam daha vardı. o geçen sefer geldiğimde oturduğum yerde oturduğu için ben de karşısına, kook'un oturduğu yere oturdum. kook kapıyı kapatmış ve salona gelerek yanıma yerleşmiş, elleri birbirini kavrayarak gergince gezinirken bana dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404