alan walker, sabrina carpenter - on my way
önce başımda, sonra tüm vücudumda hissettiğim ağrıyla gözlerimi araladığımda hemen yanımda jungkook'u gördüm. bacaklarımın üstündeki bacakları vücut ağrımın sebebini açıklarken baş ağrımı ise dün gece açıklıyordu.
sabaha kadar bir an bile durmadan içmiş, ayakta duramayacak derecede sarhoş olmuştum. diğerleri de benden farksız değildi, yalnızca jungkook kendini frenleyebilmişti. kalan herkes büyük ihtimalle benimle birlikte uzun bir süre baş ağrısı çekecekti.
hediyelerimizi uzun gece başlamadan hemen önce, yeni yılın ilk dakikalarında açmıştık. bu onların her sene yaptığı bir gelenek olduğu için birkaç gün önceden hediyeleri hazırdı. pakedini açtığım her hediyeye bayılmıştım, bizimkiler kesinlikle hediye konusunda benden daha profesyoneldi. namjoon bana konuştuğumuzda istediğimi söylediğim tarzda bir tulum alırken baekhyun beğendiğim yeni çıkan ayakkabıları almıştı. jennie aynı şekilde telefonuma uyumlu son çıkan saati alırken kai ise onlarla konuştuğumuz sevimli kulaklıkları almıştı. hepsinin hediyesi epey pahalı olsa da paranın kaynağını düşünmedim, öylesine harcamıştık.
yoongi bizde kalmaya karar vermişti, hoseok da öyle. evimiz eskisi kadar büyük olmadığı için onların nerede yattıklarını bilmiyordum. en ufak bir tahminim dahi yoktu çünkü bizimkilerin yanından biraz erken ayrılmıştım. uyku vaktinin geldiğini söyleyen jungkook beni odaya çıkarmış ve üstümü değiştirdikten sonra uyutmuştu. jungkook hala uyuyor olduğuna göre saat daha erkendi.
hayatı boyunca her gün erken uyandığını bildiğim jungkook'a göre uyandığımda saatin kaç olduğunu tahmin etsem de yanılmıştım. saat öğlen bire geliyordu, yine de uzunca uyumuş sayılmazdık. gece geç uyumuştuk.
bacaklarımı jungkook'un altından çektikten sonra dikleşerek kısaca yüzümü ovuşturdum. başımdaki ağrı için ağrı kesici almak, bizimkiler uyanmış mı diye bakmak için aşağı inecektim.
ayaklanıp sessizce kapıya ilerledikten sonra odadan çıktım. hemen sağımızda jennie'nin, onun yanında da baekhyun'un odası vardı. aşağıda, merdivenin arkasında ise kai ve namjoon'un odası vardı. merdivenlerden indiğimde başımı hafifçe çevirerek odalarına baktığımda o kapının da kapalı olduğunu gördüm. büyük ihtimalle herkes uyuyordu.
mutfağa girmeden önce etrafa bakındım. her yer fazlasıyla dağınıktı ve kötü kokuyordu. koltuğun üzerindeki örtü ve yastık bizimkilerin nerde uyuduğunu anlamamı sağlamıştı.
mutfağa girdiğimde karşılaşacağımı düşünmediğim bir manzarayla, hoseok ve yoongi'nin öpüşmesiyle karşılaştım. yoongi mutfaktaki küçük masaya yaslanmışken hoseok ise hemen önündeydi. yoongi'nin elinde bardağı vardı, kahve keyiflerini bozmuş olmalıydım.
"günaydın," dedim mırıldanarak, "size gün ayalı çok olmuş gerçi." sesimi duymalarıyla hızla birbirlerinden ayrılmış, gergince gülerek bana bakmışlardı. ilişkileri ile ilgili hiçbir bilgim yoktu. ikisine de en yakın kişi bendim, bu yüzden benden gizli tuttukları için utanıyor olmalılardı.
"günaydın." yoongi aynı şekilde mırıldandığında hoseok yanıma adımlayarak yanağımdan kocaman öptü. diğer yanağıma da aynısını yaptığında gözlerimi kıstım.
"sabah sabah kuzen aşkın geldi herhalde." kahve yapmak adına tezgaha adımladım, su hala sıcaktı. kendime yeni bir bardak çıkardığımda yoongi güldü, hoseok tezgaha yaslanarak kaşlarını çattı.
bardağa kahveyi koyduktan sonra sıcak suyu üstüne dökerken hoseok'u duydum. "ben seni hep seviyorum, şımarık." hoseok bana hep şımarık derdi, çünkü beni her zaman herkesten çok şımartırdı. şimdi yerini jungkook almıştı ama yine de hoseok'un beni çok sevdiğini görmesem bile bilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404