27 - i'm not just a pretty boy

4.6K 455 436
                                    

maggie lindemann - pretty girl

"jimin.." kulağıma fısıldanan ismimle algılarım yerine gelmişçesine jungkook'a döndüm. "çantayı al ve namjoon'u ara. çabuk yap bunu."

fısıldadığı cümle kafamın içinde dönerken dudaklarımı birbirine bastırarak onu başımla onayladım. nefeslerimizi tutuyorduk, kapının dışından inatla hiçbir ses gelmiyordu ve bu beni daha çok geriyordu.

"sana bir şey olmasına asla izin vermem." beni duvara yaslarken üzerime doğru eğilmiş ve elindeki silahı daha sıkı kavradıktan sonra çekilip yatağa adımlarken mırıldanmıştı. "bir an önce çıkacağız buradan."

hızlı adımlarımı çantanın yanına ilerletip kapattıktan sonra omzuma taktım, yatağın üzerinde duran telefonu da aldıktan sonra hızla namjoon'un adının üzerine tıklayarak kulağıma yasladım. jungkook otelin telefonunu kulağına yaslamış bir şeyler yapıyordu, dışarıdakilerden hala bir ses gelmemişti. bu bana kapıyı açabilecekleri bir yöntem bulmaya çalıştıklarını düşündürmüştü.

"efendim jeon?" namjoon'un sesi keyifli ve uğultulu gelmişti. dışarıda olmalıydı.

"benim, jimin." sessiz konuşmaya çalışırken alt dudağımı ısırıp yanımdaki duvara yaslandım. bir yandan telefonu kapatmış balkona ilerleyen jungkook'u izlemeye devam ediyordum. "bizi buldular, odadayız.." konuşmaya devam edecektim ki telefon yüzüme kapanmıştı. anlamsız bakışlarımı etrafta gezdirirken jungkook'un balkonun kapısından elini uzatmasıyla yavaş adımlarla ona ilerledim.

balkona çıktığımızda sert esen rüzgar anında üşümemi sağlamış, çenemi harekete geçirmeye başlamıştı. jungkook beni kollarının arasına aldığında endişeyle ona döndüm. "ne oluyor?"

"aşağıya atlayacağız." kararlı bakışları bende gezdikten sonra başını aşağı doğru indirmişti. gözlerimi büyüterek arkasından aşağı baktım. çok yüksekte olmasak da yine de korkunçtu. bunu asla yapamazdım.

tam bakışlarımı jungkook'a çıkarıp bahaneler saydıracağım sırada elinde büyük bir kasayla gelen iki adamı gördüm. balkonun duvarla birleştiği yerin tam altına yerleşen kasanın içi birsürü çarşaf ve büyük ihtimalle yastıkla doluydu. jungkook kesinlikle delirmişti.

bunların hepsi daha önceden planlanmıştı ve bunu yapıp yapamayacağımı bana sormayan jungkook beni burada bırakmalıydı.

ona dönerek başımı hızla iki yana sallamaya başladım. "imkanı yok jungkook, atlayamam."

elini dudaklarıma bastırıp belime birkaç kez hafifçe vurduktan sonra içeriden gelen kapıya vurulma sesleriyle küfür mırıldanmıştı. ağzımdan çekilen eli belime yerleştiğinde beni havalandırmaya çalıştığını fark ederek çırpındım. "hayır, jungkook, korkuyorum!"

mızmızlanmama karşı omzuma minik bir öpücük kondurmuş ve ben korkulukların üzerinden geçip beni bıraksa düşecek hale geldiğimde konuşmuştu. "vaktimiz yok. sen atladıktan sonra hemen arkandan atlayacağım, o yüzden hemen çık oradan." kapıdan gelen sesler yükselmişti, hala yeterince cesaretim yoktu.

"söz veriyorum, bir şey olmayacak. gece kollarımda uyuyacaksın, şu an atlarsan ikimiz de iyi olacağız." dudakları kulağımın arkasına değdiğinde omzumdaki çantayı sıkıca tutarak gözlerimi kapattım. "şu an o merdivenlerde olduğumuzu düşün," alt dudağımı ısırarak o güne geri gitmiştim, "hızlı olmazsan beni bir daha göremeyeceksin."

son söylediği şey bardağı taşırmışçasına kalbimi acıtırken hiç düşünmeden kendimi aşağı bıraktım. uçuyormuşum gibi hissetmem iki saniyeyi geçmişti ki bir yere çakıldım. canım acımamıştı fakat sersemlemiştim. jungkook'un dediğini yaparak hızla ayaklandığımda üzerinde üniforma olan adamlardan biri beni tutarak hızla dışarı çekti.

mørk. || jikook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin