rihanna - kiss it better/(handjob)
bardan çıkıp, jungkook'un arabasında geçen sessiz yolculuk sonrası kendimizi onun evine atalı çok olmamıştı.
ilk geldiğimde çekingen bir tavırla oturduğum o koltukta şimdi uzanıyordum, göz göze gelmeye çekinip tavırlarından ne yapacağını kestiremediğim jungkook ise hemen yanıma, koltuğa yayılarak önümüzdeki sehpaya ayaklarını uzatıyordu.
sanki normal bir pazar akşamı gibiydi. jungkook'un evine girip kendimi rahat hissetmiştim, bağımlısı olmaya yakın olduğum telefonumun nerede olduğundan en ufak bir haberim yoktu ve o yanımda ev haliyle uzanırken sürekli yaptığımız bir aktiviteymiş gibi bir film izliyorduk.
bu noktaya nasıl geldiğimizi anlatmam lazımdı, eve ilk girdiğimiz an jungkook mutfağa geçmişti ve ben salona geçerek koltuğa yerleşmiştim.
elinde bir bardak suyla geldiğinde yüzündeki alay dolu ifade saklanmaya çok uzaktı. bardağı sehpaya, önüme bırakmış ve yanıma oturduktan sonra altındaki eşofmanın verdiği rahatlıkla yayılmış, kumandaya uzanarak mırıldanmıştı. "bütün yol terledin, susamışsındır diye düşündüm."
bütün yol tabii ki terlemiştim. telefonuma düşen altı cevapsız arama da hoseok'a aitti. meşgule attığım ilk aramadan sonra sadece sesi kısmakla yetinmiştim. altıncı arama ise arabayı garip bir ortama sokuyor, zaten gergin olan vücudumu daha çok geriyor olduğu için telefonumu kapatmıştım.
önüme bırakılan bardaktan büyük bir yudum alıp bardağı aynı şekilde bıraktıktan sonra kendimi jungkook'un uzağına, L şeklinde olan koltuğun uzun yerine kaydırmıştım. bacaklarımı uzatarak televizyona bakındığım sırada jungkook basketbol maçları veren kanalları geziyordu.
oyuncu bir şekilde bana yaklaşmış, dirseğini koltuğa yaslayıp tüm vücudunu serecek şekilde yarı uzanır pozisyona geçmişti.
pekala, omzunun koluma değmesi, bana yaslanması olabilecek şeylerdi. jungkook saymayı yalnızca birkaç gün önce bıraktığım gündür hayatımdaydı.
yakınımda olması benim için büyük bir şey olmamalıydı, altındaki siyah eşofmanın sardığı uzun bacaklarını bir sapık gibi izlememeliydim ve en önemlisi her ne bok yiyorsam, ona yakalanmamalıydım.
jungkook yüzündeki ukala gülüşle bana bakarken hafifçe dikleşmiş ve kumandayı bana izin verircesine aramıza bırakmıştı. bir şey söylemesine fırsat vermemeliydim, konuştuğu zaman ikimiz için de iyi şeyler olmuyordu.
"film mi açsak?" aramızdaki kumandayı elime alıp televizyona döndüğümde bakışları bendeydi.
omuz silktiğini göz ucuyla görmüştüm, başı hafifçe yana doğru yatarak yanağı koltuğun büyük yastığına yerleşmişti, tanrı aşkına, hala bana bakıyordu.
şu yaşıma kadar, yirmi üç senedir sahip olduğum yüzümde diğer insanlar gibi bakılmaya değer hiçbir şey görememiştim. jungkook ise her düşüncemi çürütmeye yeminliymiş gibi beni izliyordu, bana yaklaşıyordu ve bana dokunmak istediğini itiraf ediyordu.
"izleyebiliriz, zevkine güveniyorum," yanağı yastığa sürtünürken mırıldanmıştı, "sanırım."
ters bakışlarımla ona döndüğümde yanağına uygulanan baskı yüzünden dudakları büzülmüş, gözlerindeki hafif çöküntünün de açıkladığı üzere mayışmış bir jungkook'u görmeyi beklemiyordum.
"sanırım mı?" kolumla hafifçe koluna vurmuş ve tekrar önüme dönüp kumandaya bakınırken konuşmuştum. "zevkimde kötü ne gördün sanki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404