camila cabello, mgk - bad things
havanın aydınlanmaya başlamasıyla yatakta yavaşça dikleştim, sabah olmak üzereydi ve gece boyunca gözüme uyku girmemişti.
jungkook'un ağlamasını, sonrasında ise bana yaptığı o itirafı düşünüyordum. ona cevap verememiş, öylece kalmıştım ve o ise bunu dert etmeyerek uyumuştu. belki de dediğinde ciddi değildi, belki de onu hayal kırıklığına uğratmıştım.
konuşmamak, net olmamak ve istediğim cevapları duyamamak beni delirtiyordu. aklımdan geçen her senaryoyu en derinlerine kadar inceliyor, bana söyleyebileceği her cümleye karşı kafamdan cevap oluşturuyordum. ondan defalarca özür diliyordum, kendimi en açık olabilecek şekilde başa sararak yüzlerce açıklıyordum.
benim için çok şey yapmıştı, en büyük sözlerini belki de benim için çiğnemişti ve en önemlisi beni sevdiğini söylemişti.
tanrım, jeon jungkook beni seviyordu.
karnıma giren küçük krampla sakinleşmek istercesine derin bir nefes aldım ama yanımda uyuyan bedeni uyandırmamak adına çok kıpırdamadım. sürekli yorgundu. buna rağmen bir şekilde kendinde her zaman güç buluyordu ama dün çok başkaydı.
onu tanıyorsam, ki çoğu zaman tanıdığımı düşünüyordum, ne olduğunu bana söylemezdi. dün gece hakkında konuşmazdı ve asla tavırlı davranıp neden onu sevdiğimi geri söylemediğimi sormazdı.
benim için çabaladığını bilmek bana yetiyordu, o yüzden ben de sormayacaktım ve belki de sorularımla onu bunaltmayacaktım. cevap verebilecek olan başkası vardı.
ayaklarımı çok yavaşça yere sarkıtıp yataktaki eksikliğimi ona hissettirmemek adına parmak uçlarıma basarak yataktan kalktım. adımlarımı küçük ve en yavaş şekilde jungkook'un tarafına yönlendirirken uyanmaması için içimden dualar ediyordum.
yatağın yanında duran çantama eğilip yavaşça fermuarı açmaya başladım. elimi sokabilecek kadar açtığımda dudaklarımı birbirine bastırarak yavaşça çantanın içinde duran telefonu aldım. jungkook'un bana verdiği telefondu, hoseok'un numarasının bulunduğu telefon.
ayaklanıp arkamda bulunan balkonun kapısına uzandığımda jungkook hafifçe kıpırdanmıştı, geri uykuya daldığını düşündüğüm sırada vakit kaybetmeden balkonun kapısını açıp balkona adımladım. hava buz gibiydi ve jungkook'un üşümemesi için kapıyı kapattığımda daha da üşümüştüm.
balkonun duvarına yaslanıp hoseok'un isminin üzerine bastım, telefonu gergince kulağıma yasladım. bu saatlerde uyanık olduğunu biliyordum, pek uyku seven biri değildi.
düşüncelerimin arasında açılan telefonla hafifçe alt dudağımı ısırdım. "jimin?"
"kuzen, nasılsın?" sorum bu saat için saçma olabilirdi fakat umursamayarak uzun sokağı izlemeye başladım, o da umursamadan cevap verdi.
"iyiyim, bardan çıktım şimdi. neden uyanıksın sen, jeon nerede?" istediğim konu açıldığı için göğsümdeki ağırlığın gittiğini hissetmiş, hafifçe gülümsemiştim.
"erken uyandım sadece.. o uyuyor. dün neden birlikteydiniz?" hoseok arama nedenimi anlamışçasına bıkkın bir nefes verirken bedenimi sokağa çevirerek boştaki kolumu kendime sardım.
"jimin.. tek istediğim iyiliğin. o yüzden meraklı olma, tamam mı?" dudaklarımı büzerek birkaç mırıltı çıkarmaya başladığımda devam etti, "barın kamera görüntüleri ile ilgili ona yardım ettim, sadece bu. bunu bilmen yeterli."
duyduğum şeyle derin bir nefes aldım. korktuğum bir şey olmamıştı, rahatlamıştım.
"teşekkür ederim, kuzen. şimdi kapatmalıyım." parmak ucumda yükselerek etrafa hızlıca bakındıktan sonra devam ettim. "arada beni ara."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404