taylor swift - cardigan
duştan çıktığımda belimdeki havluyla kısaca kendimi kurulamış, sonrasında ise çıkararak yatağa bırakmıştım. dünyanın en yoğun iki haftasını geçirdiğim için her duştan çıkışımda ödül kazanmış gibi hissediyordum. büyük ödülü belki de bu akşam kazanacaktım.
geçen hafta arabanın önünde yaptığımız konuşma eve geldiğimizde büyük bir toplantıya dönmüştü. jungkook altına basa basa lisa'nın haberi olmaması gerektiğini söylerken herkesin gözlerine bakmış, olayın ciddiyetini kavramamızı sağlamıştı.
plan başta hepimize saçma gelmişti. konuşmaların çoğuna odaklanamamıştım çünkü hapishaneden birini kaçırmak üst düzey bir şeydi. gerçekten suçlu birini, taehyung'u kaçırmaksa delilikti.
namjoon ilk karşı çıkan olmuş, jungkook'a işi polislere bırakması gerektiğini söylemişti. elimizdeki kaynaklar sınırsız olsa da bunu bırakmamız lazımdı, başaramazsak işin ucunda büyük bir risk bizi bekliyordu.
yine de jungkook dinlemedi. plan için hazırlanma süresi iki haftaydı, yani tam bu akşam son buluyordu. bugün saat tam dokuzda hazır olmalıydık.
odanın kapısı açıldığında hızla elimde tuttuğum iç çamaşırını altıma geçirecektim ki, gelen kişiyi görüp hareketlerimi yavaşlattım. jungkook kapıyı kapatırken arsız bakışlarıyla beni süzüyordu, tavşan dişi ise çoktan alt dudağındaki yerini almıştı.
"bebeğim." altımı geçirip ona döndüğümde gülümsediğini gördüm. elleri hemen belimi bulmuş ve beni kendine çekmişti.
"kookie," dedim en şımarık ses tonumu kullanarak, "seni çok özledim." bu doğruydu. bir haftadır gün içinde görüşemiyorduk, her gece yanıma gelmeye çalışsa da bazen birlikte uyuyamamıştık. her sabah onun kollarının arasında uyanıyor olmak ise özlemimi azaltmamıştı.
kollarımı boynuna sararken ona daha çok yaklaştım. başı çıplak boynuma yerleşip birkaç öpücük bırakmaya başladığında vücudum nemliydi hala, saçlarımdan akan sular ise onu ıslatıyordu.
"ben de seni çok özlüyorum, aklımdasın hep." öpücükleri ıslak bir şekilde yukarı çıkarken mırıldandığında gülümsedim. benimkine göre büyük olan elleri belime her zaman tam oturuyordu. kendimi dünyanın en şanslısı hissetmeme neden olan sıcaklığı ise yanımdaydı şu an.
dudakları kulağımın altına kadar çıktıktan sonra hemen dudaklarımın üzerine gelmişti. başlattığımız öpücük yavaştı, birbirimizi gerçekten özlediğimizi belli ediyorduk, ellerim ise saçlarında geziniyordu.
kaçıncı öpücüğümüzdü bilmiyordum ama hala ilk gün gibi karnım karıncalanıyordu. alışamıyordum bu hisse, jungkook beni seviyor ve benimle öpüşüyordu.
hafifçe eğilerek beni kucağına almasıyla bacaklarımı beline doladım. dünyadaki en hafif benmişim gibi hissetmeme sebep olsa da böyle olmadığını biliyordum. jungkook çok güçlüydü sadece.
son zamanlardaki sıkı çalışması gözle görünebilecek bir değişiklik olmasını sağlamıştı. dün gece birlikte uyurken kollarına dokunmuş ve kaslarının ne kadar geliştiğini fark etmiştim. karın kasları da farklı değildi, jungkook elinde ne varsa her şeyi kullanıyor ve en iyisi olmaya çalışıyordu.
dudaklarımız ayrıldığında gözlerimi açtım ve direkt olarak gözleriyle karşılaştım. gülümsemesi büyümüştü, beni saran kolları ise gevşemişti. bacaklarımı yere indirdiğimde aramızda şakalaşarak günümüz hakkında konuştuk. ona namjoon'la sabah yaptığımız çalışmayı anlattım, o ise jennie'yle yaşadıkları komik bir olayı anlatmıştı. üzerimi hızlıca giyinip onunla konuşmaya devam ederken kapıyı açtı ve aşağı indik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404