shawn mendes - there's nothing holding me back
yaktığımız küçük ateşten yükselen duman yavaşça incelerek yükselirken tek yaptığım gergince bacağımı sallamaktı. bu ana gelene kadar yaşadıklarım yüzünden gergindim, yaptığım şeyin pek de doğru olmadığını biliyordum.
altı onay alsam da herkesin aklındaki tek pürüz görevde benim de yer almamdı. bunu kimse istememişti, herkes benim için korkmuş ve geride kalmamı düşünmüştü. zorunlu olarak çalışmam gereken bazı yerler vardı, pekala, ama ormanı araştırma görevini kesinlikle kendim istemiştim.
hazırlanırken jungkook'un ne kadar üzgün olduğunu görmüştüm. başıma bir şey gelmesinden korktuğunu biliyordum ama emindim ki iyi olacaktım. yanımda namjoon vardı, bir süredir dövüş eğitimleri alıyordum ve özgüvene sahiptim. kendimi koruyabilirdim.
"jeon'la tartıştınız mı?" bir süreliğine jungkook'la odaya çekilmiş, küçük bir tartışma yaşamıştık ama hemen tatlıya bağlamıştık. bir süredir böyleydik, tartışsak bile kısa sürüyordu, ikimizden birisi alttan alıyordu ve barışıyorduk.
başımı iki yana salladım. "hayır, biraz konuştuk ama bana, hatta bize güvendiğini söyledi." namjoon'un kaşları havalandığında yanlış anlaşılmamak adına devam ettim, "yani, görevde başarılı olacağımız konusunda." yüzündeki gülümseme utanmamı sağlamıştı, jungkook'un o tür bir şey demeyeceğini biliyor olsak da ikimiz de bir anlığına yanlış anlamıştık.
"biliyor musun," dedi oturduğu yerde bana doğru biraz daha kayarken, "jungkook seni çok seviyor." bakışlarımı ondan çekerek kısaca etrafa bakındım. jungkook beni gerçekten çok seviyordu ama hikayenin bu kısmını namjoon'dan hiç dinlememiştim. "en başından beri çok seviyor."
en başından beri seven ben olduğumu düşünürken bunu duymak garip gelmişti. alt dudağımı hafifçe ısırarak tekrar namjoon'a döndüm. "nasıl yani?"
elindeki tahta parçasıyla önümüzdeki ateşi karıştırırken omuz silkti. "duyduğun gibi işte, seni araştırdı ve," parmak şıklattı, "bum, sana hayran oldu." gülerek kollarımı kendime sardım, namjoon abartmayı seviyor olmalıydı.
"jungkook bana öyle söylemedi," dedim gülerken, "bir ara benden nefret ettiğini bile düşündüm." gerçekten de öyleydi. jungkook bir ara benden nefret ediyordu fakat beni sevmediği için değil, beni istediği ve sahip olmaması gerektiğini düşündüğü içindi. bunlar çok geride kalmıştı şimdi, hatırlayınca gülümseten türden anılardı.
"jungkook'un rüyalarındaydın." itirafıyla ona döndüm. iki eli havadaydı, teslim olur gibi bir hali vardı. "rüyalarından bahsetmezdi ama seni gördüğünü, uyandığında iyi hissettiğini bilirdim." tam konuşacaktım ki, devam etti, "sonra hislerinin olmadığından bahsetti, sana karşı bir şey hissetmiyormuş, birlikte çalışıyormuşsunuz falan..."
anlattıklarının onu üzdüğünü anlamak zor değildi. hemen konuyu değiştirebilirdim, gülüp geçebilirim ama sessiz kalarak dinlemeye devam ettim. "sonrasında," bakışlarını ateşten kaldırarak bana baktı, "senden hoşlanmadığı için kızdım ona. nasıl seni sevmeyebilirdi ki?" diyecek bir şeyim yoktu, dudaklarımda şu an hareket edecek hal de yoktu. "yine de ona bir şey söylemedim. sevgiyi hak ediyordun jimin, bu yüzden ben seni sevdim."
"namjoon," diye mırıldanabildim, "bir şey söylemek zorunda değilsin." omuz silkti, sanki içinde uzun zamandır tuttuğu bir şeyleri anlatıyormuş gibi derin bir nefes aldı.
"jungkook'un yalan söylediğini anlamam uzun sürmedi. gözlerinden anladım başta, sonra fiziksel temaslarınızı fark ettim." gülen yüzü şu an gülmese de bu mutsuz olduğundan değil, saygısı olduğundandı. dalga geçiyor gibi görünmek istemiyordu. bu konu ikimiz için de ciddiydi. "en yakın arkadaşıma bunu yapamazdım öyle değil mi?" onu başımla onaylarken parmaklarımla oynamaya başlamıştım. cevap beklemediği bir soru olsa da cevap vermemle rahatlamıştı. "ben de ne hissediyorsam gömdüm, çok çabaladım ama," bana uzanarak kısaca yanağımı sıktı, "oldu işte bir şekilde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404