selena gomez - cologne
medyada çok güzel bir çeviri var, iyi okumalar(:
küçüklüğümde aynaya baktığımda, çoğu zaman gözlerini yansımasında tutmaktan korkan bir çocuktum. yaşıtlarımla kıyasladığımda bebeksi ve aynı zamanda kadınsı duran yüzüm her saniye ben buradayım diye bağırıyordu.
bu yönüm büyüdükçe güzel gelmeye başladı.
istediğim kişilerin dikkatini çekebiliyor, istediğim ortamlarda bulunurken ters bakışlarla karşılaşmıyordum. istediğim herkesi elde edebiliyor ve aynı şekilde bırakabiliyordum.
fakat takıntılı hareketlerde bulunan taehyung bunun en büyük istisnalarından biriydi. bir türlü hayatımdan, hayatımızdan çıkmıyordu.
şu ana kadar üç plan düşünmüştük.
ilkini namjoon düşünmüştü. kai'yi kurtar ama jimin'i verme. planın detaylarına inince mantıklı olduğunu görebiliyordunuz, risk olsa da bizi kurtarabilirdi.
ikinci planı ben yapmıştım. jimin'i ver, kai'yi al, jimin'e ne olabilir ki? yüzde yüz savunduğum bu planı espriyle karışık söylesem de kimse ne gülmüştü, ne de olumlu bir tepki vermişti. jungkook'un sert bakışları üzerimde gezdiğinde üçüncü planı çoktan bulduğunu biliyordum.
kai'yi al ve taehyung'u öldür. plana beni bile dahil etmeyen jungkook, çoktan kararını vermiş gibiydi. öldürme kısmına izin vermeyeceğim bu planın detayları henüz yoktu, jungkook şu an çok da plan yapacak halde değildi.
hala nemli olan saçlarıyla karşımda otururken belimde hissetmeyi çok sevdiğim elleri sürekli saçlarına çıkıyor, dağıtarak stresini attıktan sonra derin bir nefes veriyordu. üzerideki tişört sıradandı, altındaki eşofmanın ipleri kasıklarına doğru düşüyordu ve bakmam gereken yerler şu an orası değildi.
bakışlarımı tekrar yüzüne çıkarttığımda göz göze geldik. bakışlarımızla konuşur gibi bakışmaya başlamıştık, başımı hafifçe yana yatırarak sevimli bakışlarımla ona bakmaya devam ettiğimde gülümsedi. dudaklarının yukarı kıvrılışını büyük bir hayranlıkla izlerken iç çektim.
mesajdan sonra namjoon'un güvenli olduğunu söylediği bir eve geçtiğimizde herkes kısaca bir duş almıştı, bu sırada jungkook'la yalnız kalmayı hedeflesem de yapamamıştım. o yüzden şimdi içimde büyük bir özlem hissediyor, bir an önce onunla yalnız kalabilmek için fırsat kolluyordum.
"gençler, biraz dinlenin isterseniz." jungkook ayaklanarak jennie'nin başında dikildiğinde ben de ayaklandım. biraz çabuk ikna olmuştum sanki.
namjoon oturduğu sandalyede hafifçe gerinmişti. "beni es geçin, yorgun değilim." ensesinde duran kulaklığı başına geçirdiğinde kendimi suçlu hissetmiştim.
herkes perişan duruyordu, jennie ağlamaktan çok kötü bir hale gelmişti ve hala her an dokunsak ağlayacak gibiydi. baekhyun onu teselli etmekten kendini unutmuştu fakat onun da yüzü bir an bile gülmemişti.
bense jungkook'la yalnız kalmayı düşünüyordum.
bencil oluyordum, onu yalnızca kendime istiyordum fakat onun uğraşması gereken ciddi işleri vardı. beni verip kai'yi alması gereken ciddi bir iş.
"jennie, birkaç saat uyuyacağım, sen de uyu, olur mu?" jungkook jennie'nin yanına eğilerek kolunu okşamıştı. jennie başıyla onu onayladıktan sonra ayaklandı, üçümüz beraber merdivene ilerledik.
merdiveni adımlarken parmaklarıma dolanan parmaklarla alt dudağımı ısırmıştım. başımı hafifçe çevirdiğimde bana baktığını gördüm, jennie rastgele bir odaya çekildiğinde biz de jungkook'la daha öncesinde banyosunda duş aldığımız odaya girdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404