39- look what you made me do

3.1K 293 126
                                    

taylor swift - look what you made me do

final öncesi son bölüm, gösterdiğiniz sevgi için teşekkür ederim:)

çenemin altındaki maskeyi düzeltip yüzüme çektikten sonra arabadan indim. genelde kullanmak zorunda kalmadığım için arabalar konusunda çok başarılı değildim. bu kadar yolu gelebildiğim için kendimle gurur duyuyordum.

birkaç gün önce aldığım adresteydim. her şeyimle güvendiğim jungkook'tan habersiz çıktığım bu yolda pek çok tehlikeyle karşılacağıma emindim. yine de her şeyin çözüm yolumu şiddet veya sert bir vücut değildi. çoğu zaman kendi kurtuluş yolunu bulabilmek için zekanı kullanman gerekiyordu.

bu yüzden belimde her zaman yanımda taşıdığım biber gazı olsa da karşıma çıkabilecek riskli bir durumda kafamı kullanacak ve işin içinden sıyrılacaktım. hep öyle yapardım.

jungkook kullandığı ilaçlar yüzünden hala uyuyordu. evdeki diğer herkes bugünün yoğun görevleri yüzünden dinleniyordu ve ben de tam bu sırada evden çıkmıştım. yastığımın üzerine bıraktığım kağıtta yazılı olan nota hoseok'la küçük bir işim olduğunu yazmıştım. hoseok'a da benimle yarım saat sonra buluşmasını söylediğim için yalan söylemiş sayılmazdım.

saat sabah beşi yeni geçiyordu, sokak çok sessiz ve soğuktu. genelde ekipçe yedide uyanır ve işlerimize başlardık. bu yüzden buradaki işimi halledip hoseok'la buluştuktan sonra eve dönmek için bir saatim oluyordu. herkes bir araya toplandığı an orada olmalıydım.

oyalanmamak adına adımlarımı hızlandırdığımda karşımda gördüğüm küçük daireye adımladım. buradaki evlerden farklı olarak bakımsız ve küçüktü. üst katı ya da bahçesi yoktu. içinde birinin yaşadığından bile şüpheliydim.

ev sahibi yan bahçelerin koyduğu tellerden faydalanmıştı anlaşılan, çünkü bahçeye girmek için bu teli geçmem gerekiyordu. şu an etrafım o kadar boştu ki en ufak bir ses bile çıkarsam her an biri duyabilecek gibiydi.

nefesimi tutarak tellere tutunduktan sonra yavaşça tek bacağımı diğer tarafa attım. tam diğer bacağımı da hızla geçirecektim ki bacağımda hissettiğim acıyla dengemi sağlayamadan kendimi bahçenin içine attım. gürültülü bir sesle düşmüş olsam da umursadığım tek şey bacağımdaki acıydı. başımı kaldırıp alt dudağımı ısırarak bacağıma baktığımda küçük ama derin bir çizik gördüm. yine de bir şekilde ayağa kalkacak gücü bulduğumda etrafıma bakınmıştım.

canımı pek de acıtmayan küçük çizik arada sızlasa da kapının önüne geldiğimde hissettiğim heyecan ve korkuyla onu unutmuştum. kapının yanındaki camdan içeri bakmaya çalışırken aklımda olan tek şey eve nasıl girebileceğimdi, kaç giriş çıkışı vardı, ona bakmalıydım.

kapısından ve birkaç camından başka bir şey olduğuna şüphelensem de evin arka tarafına dolanmak için yürümeye başladım. birkaç adım atmıştım ki sokağın karşı tarafından gelen adım sesleri durarak saklanmamı sağladı.

başıma bir şey gelmesinden değil, işin sonunda her şeyi batıracağımdan korkuyordum aslında. tüm bu aşırı temkinli hareketlerim, hızlanan nefeslerim bu yüzdendi. rezil olmak veya kendimi herkesin karşısında kendi başına bir şey başaramayan biri olarak durmak istemiyordum.

adım sesleri uzaklaştığında evin etrafındaki turuma devam ettim. arkada kuru dallardan oluşan küçük bir bahçe ve bahçede birkaç sandalye vardı. sandalyelerin yanındaki bira şişeleri ise evin hala kullanıldığını gösteriyordu. ev ile bahçeyi birleştiren bir kapı vardı ama kapalıydı.

adımlarımı daha da yavaşlatıp sandalyelere yaklaştığımda yavaşça aşağı doğru çökmüş ve şişelerden birine uzanmıştım. burnuma yaklaştırdığımda şişenin yoğun bir şekilde bira koktuğunu ve nemli olduğunu fark etmiştim. bir, belki iki saat önce birileri buradaydı.

mørk. || jikook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin