sabrina carpenter - sue me
gürültülü müzik ışıkların tamamen kısılmasıyla daha da yüksek sesle çalmaya başlamıştı. pazar günleri normalin iki katı kalabalık olan bar beni çok yorduğu için iznimi kullanırdım, fakat bugün inadına burdaydım.
başımı kaldırıp bakışlarımı ilerideki masada oturan ekibime döndürdüğümde jungkook hariç hepsi eğleniyor gibi duruyordu.
ve evet, bugün hepsi buradaydı.
jungkook tek kelime etmeden odadan çıkmıştı fakat akşam gitmek için tutturmuştum. üzerimde hiçbir tehlike yoktu, bundan emindim ki bar en güvenli olan yerlerden biriydi. bu düşüncemi sesli bir şekilde onların yanında söylediğimde barın en kalabalık saatlerinden birinde birini bıçaklayan jungkook'u hatırlatmak adına hepsi ters ters bana bakmıştı. sonrasında hem eğlenmek, hem de beni kollamak adına peşime takılmışlardı, şimdi ise buradaydık. geleli yarım saat olmuştu ve hoseok'a geldiğimi haber vermiştim.
"yüzünü özlemişim, nerelerdeydin?" tüm sesin arasında onu net duyabilmem için kulağıma yaklaşan rose ile güldüm, omuz silktim.
"tatildeydim." gülerek kendi tarafına geçtiğinde ise gülümsedim. içkileri servis eden çocuk önüme gelerek kağıdı bıraktığında bardakları hazırlamak adına arkama döndüm.
kısa sürede hazırladığım bardakları tepsiye yerleştirdikten sonra masa numarasına baktım, oturanlar bizimkilerdi. selam vermeden olmazdı, bu yüzden servisi yapan çocuğu çağırıp yerimi işaret ettikten sonra tezgahın arkasından çıkarak kalabalığa adımladım.
alt köşede her zaman oturdukları masaya yaklaştığımda beni görmeleriyle alkışlar kopmuştu. gülümseyerek dizlerime doğru hafifçe eğildim ve bardakları masaya koymaya başladım. "çok mu özlediniz beni?"
"park jimin kolay bulunmuyor." diğerleri kızın cümlesine gülerek bardaklara uzandığında bana açtıkları yere oturdum, şansıma sokayım ki tam jungkook'ların masasının karşısındaydım.
dikkatimi yanımdakilere vermek adına hemen yanımdaki çocuğa döndüm. geçen espri döndürdüğüm çocuktu. "dokuzunda başarılı olabildin mi?" cümlemle tekrar herkes güldüğünde hep bir ağızdan bir şeyler söylemeye başlamışlardı.
"geçen bir kızla flört ediyordu, kız öpüştükten sonra bir bahane bulup bırakıp gitmiş bunu." kahkaha atan ben olduğumda çocuk kolunu arkama doğru attı.
"bir flört edelim dedik üç gündür dalga geçiliyoruz amına koyayım." dudaklarımı yalandan büzerek elimi çocuğun koluna koydum, teselli edercesine konuştum.
"kötü öpüşmen benim için sorun olmaz, üzülme." etrafımızdakiler kahkahalarla gülerken çocuk dudaklarımı izliyordu. o da gülmeye başladığında hafifçe göz kırptım.
gülerek başımı kaldırdığımda sebepsizce jungkook'la göz göze gelmiştim. elindeki telefona bakıp tekrar gözlerini bana kaldırdığında masada tek olduğunu yeni fark ettim.
mesajı almıştım, masada başka muhabbetler dönerken telefonumu önlüğümden çıkardım ve ekrandaki mesajı okudum.
Jungkook
çalışmaya mı geldin, eğlenmeye mi ?keyfim yerine gelmişti, o sorularımı cevapsız bırakabilirken, ben neden bırakamayayım ki?
Jimin
çocukçatelefonumu tekrar önlüğümün önüne sıkıştırıp masadaki sohbete katıldığımda belki de gecenin en güzel kısmına gelmiştik. ileride gözüken hoseok'la herkes kayarak yer açmaya çalışmıştı. o önce önümde durup alnıma uzun bir öpücük kondurdu, sonrasında ise ileride onun için açılmış olan boşluğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk. || jikook.
Fanfictionbarın en gözde çalışanı park jimin, jeon jungkook için yanmayı göze alır ve ekibine katılır. /2404