5- if you're into it, i'm into it

7.7K 716 386
                                    

camila cabello - into it

elimdeki bardağı yavaşça önümdeki masaya bıraktığımda yanımdan geçen hoş giyimli kadına gülümseyerek başımla selam vermiştim.

etraf gürültülüydü, genelde barda bu tür gürültülere alışkın olsam da etraftaki samimiyetsiz gülümsemeler ve gösterişli yaşı büyük kadınlarla birleştiği zaman çekilmez bir ortama dönüyordu.

dudağımı ısırarak içimdeki sıkıntıyla etrafa baktığım sırada kendimi rahatlatmak için parmaklarımla oynamaya başladım. burada olmamın bir sebebi vardı.

düşüncemle gözlerim önümdeki masaya kaydığında gördüğüm atıştırmalıklarla az da olsa sırıtmıştım. belki vaktimi biraz güzel geçirebilirdim. şık giyimli garsonlar etrafta ellerindeki tepsiyle süslü sözler söyleyerek dolanırken bana uzatılan tepsiden ikinci bardağımı almıştım, benim için değildi.

dudaklarımı ıslatarak kibarca selam verdiğim sırada hafifçe garsona yaklaştım, önümde selam vererek eğildiğinde ise başım hafifçe yana yatmıştı. "teşekkür ederim, baek.."

cümlenin sonuna doğru sesim kısılsa da mesajı almış, dudaklarındaki küçük gülümsemeyle diğer masalara servis yapmak için benden uzaklaşmıştı. baek'in gidişini izlerken derin bir nefes aldığım sırada gözlerim merdivenden yavaş adımlarla inerken sanki arkasından bir güneşi sürüklüyormuşçasına parlayan kişiye kaymıştı.

üzerindeki takım elbise tam vücuduna uyarken taktığı kravat ise gerçek kişiliğini ve günlük hayattaki tavrını bilmediğinizde ona en çok yakıştığını düşüneceğiniz şeydi.

etraftaki insanların ona olan hayran bakışlarından anladığım üzere sadece ben altındaki beyaz gömlekle olan uyumuna şahit olabilecek kadar şanslıydım. vücuduna tam oturan beyaz gömlek onu sıkıca sararken evde ona iki saniye fazla bakmadığım için kendime kızmıştım.

pekala, jimin. kendine gelmen lazım.

jungkook yüzündeki sert tavırla kimseye taviz vermeden yanıma ulaştığı sırada sadece birbirimize bakarak selam vermiştik. donuk bakışlarıma karşılık gülümsediğinde ona yaklaşarak gülümsemiştim.

hemen yanımda duran eşim, lee daewn, kulağıma yaklaştığı sırada tek eli de masadaki ellerimle buluşmuştu. daha rahat olması için kulağımı ona döndürerek bakışlarımı ellerimize kaydırdığım sırada fısıldamıştı.

"başlayabiliriz, lee jichwu."

bir hafta öncesi

"ona güvenebileceğimizi kendin söyledin, neden olmasın dedin jeon. bu tavırların ne şimdi?"

karton kutularla dolu odada, kapının yanındaki duvara yaslanarak içeridekileri konuşmaları dinliyor, pek uygun olmadığını düşündüğüm için de unutmaya çalışıyordum.

jennie'nin sorusu ile bir süre düşünmüş ve sonrasında kendimi içeride bulmuştum. herkes bu habere sessiz kalmıştı, önceden anlaşılmış, planlanmış ve benim kabul etmemle işlere geri dönülmüş gibiydi.

pekala, herkes değildi. jungkook, jennie'nin onayımı söylemesi üzerine kısa bir toplantı yapmak istediğini söylemişti. ben de onları yalnız bırakmıştım. sonuç olarak, jungkook işin sadece bu olmadığından haberim olup olmadığını, kıçımızın üzerinde sonsuza kadar oturup kahramancılık oynamayacağımızı bilip bilmediğimi sorgulamıştı.

mørk. || jikook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin