16. Benden utanmana gerek yok.

2.3K 255 189
                                    

Başı Changbin'in göğsündeydi Felix'in. Elini sıkıca tutmuş, uyurken bile gitmesine izin vermeyecekmiş gibi kapalı tutuyordu parmaklarını.

Küçük olan uyuyalı çok fazla olmamıştı ama saat epey geçti. Siyah saçlının buraya gelmeden önceki planlarının arasında kollarında Felix'i uyutmak gibi bir şey kesinlikle yoktu. Bu onun bu eve son gelişi ve Felix'i son görüşü olacaktı. Daha sonra da kırmızı saçlıyı hiç görmemiş gibi düşünerek, tek amacı yaşamak olan bir adam olacaktı.

Ama hiçbir şey Changbin'in istediği gibi gitmemişti. Felix'ten olumlu bir yanıt alınca kendini tutamamış, ne var ne yoksa -en çok da hislerini- ortaya dökmüştü. Bu iyi olmamıştı. Bundan sonra bu işin içinden çıkma imkanı sıfırdı. Kırmızı saçlı, büyüğün gitmesine asla izin vermezdi. 

İkisinin ilişkisinde paylaşılan tek şey güven duygusu olmamıştı. Her ne kadar Changbin ilk birkaç gün Felix'e soğuk davransa da siyah saçlının diğerine karşı gizleyemediği hassasiyeti küçüğü çok etkilemişti.

Felix'in fazla hassas bir yapısı vardı ve bu yüzden birisini sevme konusu onun için o kadar da zor değildi. Zor olan kısım birisini kendine yakın bulduktan sonra ondan kopmaktı. Felix bunun kopmasına izin vermemişti. Changbin'den kopamazdı. 

Büyük olan ellerini, göğsünde yatan bedenin saçlarına götürdü ve onları okşadı. Her şeyin bu kadar iyiye gitmesi onu korkutmuyor değildi. Genelde böyle şeylerden sonra büyük bir felaket yaşanırdı, daha öncelerinde hep böyle olmuştu. Changbin'in elinden gelen tek şey bunun olmamasını ummaktı.

İçine yayılan huzursuzluk yüzünden sesi açık olan telefonunu kontrol etme gereği duydu ama Felix üzerinde yatarken o bunu da yapamıyordu. Cebine uzanabileceği el küçüğün minik parmakları arasındaydı.

"Sen nasıl bir şeysin böyle?" diye mırıldandı küçüğe bakarken. Aklının bir köşesinde onu hâlâ bu fikirden vazgeçirmek olsa da Felix'in üzerinde bir türlü otoritesini kuramıyordu. Gerçi o otorite kurmak için oluşturduğu karakteri hiç ona göstermemişti. Şimdiye kadar yaptığı her hareketi kırmızı saçlıyı incitmemek adınaydı. Onu gördüğü ilk andan beri kalbi sanki Felix'e bağlanmıştı. Çok tuhaf bir histi bu, Changbin için alışılmadıktı. Ama bu hissi benimsemekten de kendini alıkoyamamıştı.

"Seni ilk gördüğümde bir kediye süt veriyordun Felix." Sesi hâlâ çok kısıktı. "Tam da evinin önünden geçiyordum o gün. Sonra seni gördüm... Gözlerim sende takılı kaldı ve onları senden alamadım bu yüzden dikkat çekmemek adına evin çaprazında kalan banka oturup oradan seni izledim. Gözlerinde sanki farklı bir şeyler vardı senin. Kediye dokunuşun bile o kadar nazikti ki bir insan ancak bu kadar narin olabilir diye düşünmeden edemedim. Gülümsemesi bu kadar parlak ve sıcak olan tek insan bu olabilir dedim. Çok geçmedi, sen eve girdin. Ben de mecbur yoluma devam ettim."

Derin bir nefes aldı Changbin. Tekrar Felix'i sarıp sarmalama hissiyle dolmuştu. "Akşam oldu, eve gitmem gerekiyordu ama ben kendimi senin evinin önünde buldum. Işıklar kapanana kadar izledim pencereleri, belki dışarı çıkarsın diye bekledim. Çıkmasan da hiç önemsedim. Büsbütün bırakmadım seni Felix. Birkaç gün arayla seni ziyaret ettim. Senin o zamanlar bundan haberin olmasa da ben seninle olmayı çok sevmiştim."

"Eğer az önceye kadar uyuyor olsaydım bunları duyamayacaktım, iyi ki uyansam bile uyuyor gibi yaptım."

"Felix?"

"Demek beni gizli gizli izledin."

"Kötü bir niyetle yapmadım."

"Biliyorum... Sadece bunları duymak çok güzel hissettirdi."

Blood | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin