3. Ellerin hep böyle soğuk mu?

3.1K 391 195
                                    

Açık tonların hakim olduğu odada, ortam gergin ve sessiz bir havaya sahipti. Negatif enerjinin neredeyse hepsini Felix yaysa da sessizlik ikisi için de ortaktı. Ne Felix konuşuyordu ne de Changbin. Kırmızı saçlı düşünmekle meşguldü, büyükse sadece karşısındaki manzarayı seyretmekle yetiniyordu.

Teklifin üzerinden yarım saat geçmiş olmasına rağmen genç çocuk "Düşünmem." gerek adı altında zamana ihtiyacı olduğunu belirtmiş, siyah saçlı da istediği kadar düşünebileceğini söylemişti.

Ritmik bir hareketle sallanan bacağını durdurdu Felix. Düşünceleri kafasında yeni denkleşmişti. O daha bir vampirle karşılaştığına inanamazken karşındaki bu adam ona kendisinden beslenmek istediğini söylüyordu.

"Düşündün mü?"

Siyah saçlının konuşması üzerine Felix ilk irkildi ama hemen ardından başını usulca salladı. Ondan korktuğunu gizlemeyi başaramıyordu.

"Ben..." diye mırıldandı. "İnanamıyorum. Benim bir şizofren, senin bir halisünasyon olma fikrin bile bana daha gerçekçi geliyor."

Siyah saçlı yarım saat sonrasında aldığı bu cevaba gözlerini devirdi. Basit bir 'hayır ya da evet' cevabı beklerken duyduğu şeyler bundan çok daha fazlasıydı.

"Sonuca gel Felix."

"Tamam, diyelim ki gerçek bir vampirsin. Beni öldürmeyeceğini nereden bileceğim ben?"

"Seni öldürmek istesem bana engel olman imkansız."

Ellerini oynamaya devam ederken başıyla onayladı Felix.

Changbin karşıdaki koltukta oturuyor küçüğün tam tersi olarak fazla sakin görünüyordu. Yüzünde en ufak bir ifade yoktu. Sadece Felix'i bekliyordu.

"Beni ısırırsan ben vampir olmaz mıyım?"

"Böyle bir şey mümkün değil. Isırmak bizim beslenme şeklimiz."

"Beni gerçekten korur musun?"

"Koruyacağım." dedi Changbin. Kendisi tehlikedeyken bir başkasını korumak kulağa biraz çılgınlık gibi gelse de hayatta kalmak için bu da en büyük gereksinimiydi. Kan içmek zorundaydı.

"Neden ben? Yani o kadar insan arasında niye ben? Senin vampir olduğunu birilerine söyleyebilirim sonuçta... Se-senin gözlerin?" dedi Felix sorar gibi. "Az önce bir şey oldu sanki."

"Zamanla beni tanırsın bu yüzden son soruyu atlıyorum ve neden seni seçtiğim sorusunun cevabına gelirsek... Söylemeyeceğini biliyorum çünkü sen çaresizsin. İçine girdiğin pislikten çıkamıyorsun. Seni tehtit etmeme gerek yok. Kararı sana bıraktım, sen kendin beni seçeceksin. Ayrıca çok temiz bir kalbin var. Söylersen beni bir kafeste tutup üzerimde deney yaparlar, eminim sen bunu istemezsin."

Changbin'in söylediklerine karşı anladığına dair mırıltılar çıkardı Felix. Siyah saçlının yerinden kalkması ve yanına yerleşmesi ile nefesini tuttu.

"Benden korkmak yerine en çok bana güvenmek zorundasın."

"Sadece senden değil." dedi Felix. "Beni ısırman düşüncesi de beni korkutuyor. Ölmek istemiyorum. Kendini kaybedersen ve tüm kanımı içersen-"

Elini tutan elle, içine yayılan tuhaf hisler yüzünden başını yere eğdi. Changbin'in elleri buz gibiydi. Bunu sokakta da fark etmişti ama hava soğuk olduğu için elinin soğuk olmasından daha normal bir şey yoktu.

Ama şimdi öyle değildi... Evin içi sıcak, Changbin'in elleri hâlâ buz gibiydi.

"Bana güven."

Kulaklarına fısıltı şeklinde ulaşan sesle dudaklarını birbirine bastırdı.

"Kendimi kaybetmeyeceğimden emin olabilirsin."

"Ellerin hep böyle soğuk mu?"

Küçüğün aniden sorduğu soruyla ne yaptığını fark edip elini çekti.

"Tüm vücudum öyle."

"Anladım, ama bir şeyi daha merak ediyorum. Senin bir grubun yok mu? Yani vampirler diyarı gibi bir yer. Filmlerde ve kitaplarda hep olur ya. İnsanlardan uzak, ormanlık bir alan."

"Boş ver artık. Yardım edecek misin etmeyecek misin onu söyle."

Ofladı küçük. Ne kadar korksa da kabul etmek zorundaymış gibi hissediyordu. Hem bu adama borçluydu hem de peşindeki adamlardan kendisini koruyacağını söylüyordu. Kafasını karıştıran kısım da burasıydı zaten. Alt tarafı kan karşılığında tamamen güvende olmak cazip bir fikir gibi görünüyordu. 

"Haydi Felix, kabul et artık."

Omzunun üzerine atılan kolla iyice küçüldüğünü hissedip ondan biraz uzaklaştı.

Burada zarar görebilirdi ama tek başında devam ederse o serseriler her türlü kendisini öldürecekti. Zarar görmek, ölmekten daha iyiydi.

En mantıklı bulduğu sonuca karşı "Peki." dedi.

Büyük olan duyduğu söz üzerine sevinmiş ama yüzünde en ufak bir değişim sergilememişti. Sadece gözlerinin renginde küçük değişimler olmuş Felix de onları hayretle izlemişti.

"Benim şimdi ne yapmam lazım?"

"Sadece boynunu tutacaksın, kendini kasarsan daha çok acır o yüzden rahat olmaya çalış."

"A-ama korkuyorum ben." dedi Felix. "Kendimi rahat bırakmam çok zor."

"İstersen şimdi gideyim, yarın okuldan sonra yaparız. Sen de kendini hazırlarsın." 

"Aslında iyi olur." 

Bir şey söylemedi Changbin. Ayağa kalkıp cebindeki telefonu çıkardı ve kendisine çekingen bakışlar atan gence uzattı.

"Telefon numaranı yaz."

Felix'in beyaz, minik parmakları telefonu kavradı. Hızlı bir şekilde numarasını girdi ve telefonu sahibine uzattı.

"Bu da benim numaram." dedi Changbin, Felix'in telefonunu arayıp kapattıktan sonra. "Okul saatlerini bana mesaj olarak at. Bundan sonra ben sana eşlik edeceğim. Ayrıca başka bir yere gitmek istersen ve ihtiyaç duyarsan beni ara ben gelirim." Kapıya ilerledi ve çıkmadan önce son bir şey daha söyledi. "Tabi bu anlaşma sürdüğü sürece geçerli olacak."

Blood | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin