38. Her zaman benimle kal.

937 150 49
                                    

Gecenin bir yarısı uyandı Changbin. Üzerindeki sersemlik yüzünden gözlerini açmakta zorlansa da bir şekilde başardı. Hafifçe yukarı sıyrılan kazağının kollarını düzeltti ve yanına baktı.

Gördüğü manzarayı ilk başta idrak edemedi, gözlerini hafifçe ovaladı ve yatağın boş kısmına karşı hızla yattığı yerden fırladı. Korkmuştu, Felix'in söylediklerini her ne kadar geçiştirmeye çalışsa da aklının bir köşesinin tamamen ona çalışmasına engel olamamıştı. Eşinin üç gün boyunca aynı şeyleri söyleyip durmasından sonra onu yanında görememek Changbin'e biraz fazla gelmişti. Anında gözlerinin önüne serilmeye başlayan korkunç senaryolar durmak bilmezken kendini resmen odanın dışına attı.

İlk başta su içme ihtimalini düşünerek mutfağa gitti ama onu orada göremeyince içine yayılan korku duygusuyla ismini seslendi.

"Felix?"

Felix'in cevap vermesine gerek dahi kalmadan oturma odasına girmişti. Açık pencerenin önünde durmuş elinde küreyle kendisine bakan Felix'i gördüğünde rahatlamış olsa da adımlarını hızlandırdı ve pencereyi kapattı. Perdeyi de hızla çekip narin bedeni kolları arasına aldı.

"Niye yatakta değilsin? Korkuttun beni."

"Uyuyamıyorum." diye mırıldandı Felix. Başını Changbin'in göğsüne yasladı. "Nefesim daralıyor, boğazıma bir yumru oturuyor ve yutkunmama dahi izin vermiyor."

Yine oluyordu işte, Felix aynı şeyleri söyleyip durmaktan asla vazgeçmiyordu.

"Changbin...şu an ne oluyor tam olarak bilmiyorum bilmiyorum ama iyi şeyler olmadığından eminim."

Changbin sıkıntıyla iç çekti. Bu sözlerden sonra ne demesi gerektiğine dahi karar veremiyordu. "Pekala, madem bunu biliyorsun niye pencereyi açıp kendini gösteriyorsun?"

"Dedim ya sadece nefes almak istedim."

"Böyle nefes alamazsın." Changbin her ne kadar Felix'in bu sorumsuz davranışına kızmış olsa da o zaten kötü bir ruh halindeyken üstüne daha fazla gitmek istemedi. "Sana en ufak bir zarar gelsin istemiyorum o yüzden daha dikkatli ol. Tamam mı bebeğim?"

"Changbin." dedi Felix tekrar. Sesi o kadar titremişti ki siyah saçlı onun ağlayacağını sanmıştı. "Berbat hissediyorum."

"Ne yapmam gerek bilmiyorum." diyerek itirafta bulundu büyük olan. Peşinde kendisini takip eden birkaç vampir varken bile bu denli çaresiz hissetmemişti. Felix'in böyle olması onu da etkiliyordu. Bu ciddi anlamda normal değildi.

"Sana bir şey söylemeliyim."

"Söyle bebeğim." Gülümsemeye çalıştı. İçinde tuttuğu her neyse söylese belki biraz rahatlardı. "Ne söylemek istiyorsan söyle."

"Telefonum." Gözleri doldu Felix'in. Cümlenin devamını getirmek onu korkutmuştu. Bacaklarındaki gücün çekildiğini hissetti. O bir vampirdi, güçlü olmalıydı. Peki neden şimdi bu kadar zayıf, güçsüz ve çökmüş hissediyordu? Her şey bu kadar kötü müydü?

"Ne olmuş telefonuna?"

"Bir mesaj geldi."

Changbin'in yüzündeki ifade daha da ciddileşti fakat sesinin tonunu bozmadı. Sakinliğini korudu, elleri Felix'in omuzlarına yerleştirdiğinde güven verecek şekilde onları sıktı.

"Ne mesajından bahsediyorsun?"

"Söyleyemiyorum." dedi Felix. "Göstersem olur mu?"

"Sen nasıl istersen. Nerede telefonun? Getireyim ben."

"Burada işte, masanın üstünde."

Changbin, eşinin koltuğa oturmasını sağladıktan masadaki telefonu aldı ve onun yanına yerleşti.

"Açabilir miyim?"

Felix onu başıyla onayladı.

Changbin telefonu açtı, mesaj kutusuna girerek 'bilinmeyen numara' ya tıkladı.

Gördüğü mesaj onun da pek hoşuna gitmiş görünmüyordu. Kaşları hafifçe çatıldı.

Hepiniz ölümü en iyi şekilde tadacaksınız. Sadece biraz daha bekleyin.

Siyah saçlı mesajı okur okumaz ekranı kapatıp telefonu kenarı koydu.

Gözleri Felix'in dolan gözleriyle kesiştiğinde oluşan sessizliği bozmak istedi. Fakat bu durumda kelimeleri ağzından çıkarmak zor gelmişti. Bunun yerine eşine sımsıkı sarıldı. Saçlarını öptü ve kulağına doğru "Korkma." diye fısıldadı. "Bu tehlikenin her zaman farkındaydık değil mi? Hem daha önce de söyledim, sana bir şey olmasına asla izin vermem ben."

"Ölmekten korkmuyorum." Küçüğün sesi biraz boğuk çıkmıştı. Her an ağlayacak gibi durmasına rağmen kendini hâlâ tutuyor olması Changbin'in ne hissetmesi gerektiği konusunda kafasını karıştırıyordu. Sadece iyi şeyler hissetmediğinden emindi. "Sensiz kalmak istemiyorum."

"Ben de istemiyorum." dedi Changbin. Tamamen açık bir şekilde konuşursa Felix'i ağlatacağını biliyordu. O yüzden üstü kapalı devam etti. "Kimseye bir şey olmaması için elimden ne geliyorsa yapacağım, söz veriyorum."

"Her zaman benimle kal." dedi Felix. Changbin'den biraz ayrılıp yüzüne baktı. "Bunun için söz ver."

"... Felix, yanlış şeyler söylemek istemiyorum bebeğim. Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, nefes aldığım sürece emin ol yanından asla ayrılmam. Şimdi bunları düşünmeyi bırak da uyuyalım. Olur mu?"

İstemeye istemeye "Tamam." diye cevap verdi küçük olan. Her şeye rağmen yorgun hissediyordu.

Changbin onun elinden tutup onunla beraber odasına geçerken Felix bir kez daha eşini ne kadar sevdiğini hatırladı. Her ihtimali düşünüyordu ve bu ihtimallerin sonucunda bazen kafayı yiyecek gibi hissediyordu.

Siyah saçlı, Felix'in yatağa uzanmasıyla onun yanına yerleşip üzerlerini örttü ve Felix'e sarıldı. Alnının üzerine bıraktığı öpücükle küçük olan tekrar eşine sarıldı. Ona muhtaçmış gibi hissediyordu. Ona mecburdu, onsuz bir hiçti, onsuz olamazdı...

"İyi uykular güzelim."

"Sana da." 

Çok geçmeden uyudu Felix. O uyusa da uykuya sarılmayı başaramayan kişi bu sefer de Changbin olmuştu. Felix'in hislerini paylaşmış gibilerdi. Bu kadar huzursuzluk biraz fazlaydı. Evin etrafını kontrol etse iyi olacaktı. Nerede olduklarını öğrenip öğrenmediklerini bilmeliydi.

_____________________

Oy vermeyi unutmayın.💕

Blood | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin