22. Kendi başına savaşmaktan vazgeçsen.

1.9K 220 105
                                    

Küçük olanın başı Changbin'in göğsündeydi. Siyah saçlı her ne kadar sevgilisiyle temas halinde bulunmayı sevse de yattıktan kısa süre sonra onu üşütmemek için üstüne açık kahve bir kazak giymişti. Bu iyiydi, onu böyle sararken iyi olup olmadığını sorgulamak zorunda kalmıyordu. Changbin, Felix için sık sık endişelenirdi. Ona belli etmese de günün her saatinde aklında olan bir yığın olay çeşidini düşünürken en sonunda kendisine ne olacağını değil, sevgilisine ne olacağını sorgulardı. Büyük olan sevdiğine asla kıyamazdı.

Ellerini Felix'in saçlarında gezdirdi. İstemsiz bir şekilde dün geceyi hatırlayınca yüzüne yayılan gülümsemeyi tutamadı. Küçüğe sinen koku, dağınık saçları, boynunda yapmak istediğinden daha fazla bıraktığı izler... Hepsi Changbin'in eseriydi.

"Bebeğim." dedi fısıldayarak. Elini Felix'in yanağına götürüp yumuşakça okşadı. "Sanırım artık uyanmalısın."

"Böyle kalmak istiyorum."

Mırıldanmıştı Felix. Gözlerini bile açmamıştı. Yaptığı tek şey Changbin'e sardığı kollarını daha da sıkılaştırmaktı.

Büyük olan onun haline karşı sevindi. Ama saniyeler içinde de üzüldü. Onun kendisine bu denli bağlanmasına izin vermek ne kadar doğruydu? Kendi kendine düşünme huyundan bir an önce vazgeçmesi gerekiyordu. Yoksa türlü türlü seneryolar üretmekten anı yakalayamacaktı.

"Ben de öyle. Seninle sonsuza kadar böyle kalmayı çok isterim, her şeyden çok hem de."

Küçüğün uykulu çıkan gülüşü siyah saçlıyı da güldürdü. Felix'in ellerinden birisini tutup üzerine öpücük bıraktı.

"Sen iyisin sanırım, keyfin yerinde görünüyor."

Küçük olan duyduğu cevap üzerine açılmamak için yalvaran göz kapaklarınla verdiği savaşta galip gelerek Changbin'e baktı. İlk başta dümdüz olan suratına onu görünce şapşal bir gülümseme yayıldı. Yüzünü onun göğsüne gömdü ve kendi kendine güldü. Changbin ne olduğunu cidden anlamıyordu.

Onun dalga geçtiğini düşünerek "Komik ya da yanlış bir şey mi söyledim?" dedi.

Kırmızı saçlı tekrar başını kaldırdı. Büyüğüyle göz göze gelip açıklamasını sundu.

"Mükemmel hissederken birden utandım, bilerek gülmedim."

"Anladım." dedi Changbin. Felix'in dudağının kenarını öptü. "Ağrın var mı?"

"Önemli bir sorunum yok, bu kadar da normaldir diye tahmin ediyorum. Sadece küçük bir sızı... Ama saçma bir şekilde o bile güzel hissettiriyor." 

Changbin duyduğu memnuniyetini gizleyemedi. Felix'in sevgilisinin kendisi olması bile onun için ayrı gurur vericiydi. Sonuçta Felix mükemmelin somutlaşarak beden bulmuş haliydi.

"Aynı zamanda açılmışsın." Felix'in anlamsız bakışları Changbin'in yüzünde gezdiğinde Changbin devam etti. "Yani bu cesurca bir itiraf. Sense fazla utangaçsın, sevimlisin..."

"Utandığım doğru ama alışırım."

"Bu, bunu tekrar edeceğiz demek mi oluyor?"

Felix başını salladı ve ellerini Changbin'in saçlarına attı. Onları iki taraftan oynarken yüzündeki ifade yaramaz bir çocuk esasına büründü. "Eğer sen de istersen."

"Ben böyle şeylere hayır demem. Ama dün fazla naziktim, her zaman öyle olabilir miyim bilmiyorum."

"Tamam, sus en iyisi." dedi Felix. Ellerini Changbin'in saçlarından çekti ve omuzlarını sıktı. "Afedersin ama çok büyüksün... Canım yandı ve şu an söylediğin şeyle beni korkutuyorsun."

"Büyük her zaman iyidir."

"Buna mı takıldın?"

"Şaka şaka." Güldü Changbin. Nerdeyse vücudunun yarısının üzerinde olduğu çocuğu izlemeye devam etti. "Ne yaparsak yapalım sen durmamı söylediğin zaman dururum. Sana kıyamam ben. Kendimi kaybetmem, bu konuda endişelenme."

Felix şimdi bir nebze olsa da utanmıştı. Resmen oturmuş gelecek seksleri hakkında plan yapıyorlardı. Bu gerçekten gerekli miydi? Akışına bırakılsa daha iyi olmaz mıydı? Omuzlarını silkti. İlk andan beri Changbin, Felix'e hep bir alışma ve kendini hazırlama süresi vermişti. Bunları Felix istemişti ama bu sefer onun yerine düşünerek bunu yapmış olabilir miydi?

"Endişem yok zaten." dedi küçük olan. Burnunu sevgilisinin burnuna sürttü. "Senin bana zarar vermeyeceğini biliyorum."

"Seni ne kadar sevdiğimi biliyor musun?"

"Elbette."

"O zaman harika." dedi Changbin. Felix'in dudaklarına uzandı ve onları güzelce öptü. İkisi arasında öpüşme bu sefer daha kısaydı. "Öpüşmeyi tahmin ettiğimden daha çabuk kavradın."

"Çok normal, ayrıca hiç de çabuk değil. Sürekli öpüşüyoruz."

"Şu andan bahsetmiyorum, ciddi olan ilk öpüşmemizi kastediyordum. Sanki kimseyle öpüşmemiş gibiydin."

"Sadece bir kez yaptım. O da senin bana verdiğin gibi tutkulu bir öpüşme değildi. Sen beni öptüğün zaman her şeyim sana odaklanıyor. Kendimi öpücüğün içinde buluyorum. Dudaklarım, kollarım... hepsi kendiliğinden hareket ediyor."

"Seni öpmeyi seviyorum." dedi Changbin. Felix'e bir öpücük verdi, bir tane daha ve bir tane daha... Arada sadece nefes alacak şekilde birkaç saniye vardı.

Kırmızı saçlı başını geri çekti ve nefes nefese Changbin'in üzerine attı kendini.

"Öpüşmekten yoruldum desem inanır mısın?"

"İnanırım." Oda bir süreliğine sessiz kaldı. En sonunda Changbin yine sözü devraldı. "Dün sen uyurken Minho aradı."

"Ne dedi?"

"Dört gündür burada kapalıyız, doğal olarak bulamadılar bizi. Vampirleri geri çekmişler, en azından artık dışarı çıkabiliriz. Jeongin ve sen de okuluna gidersin, ben size eşlik ederim."

"Yorulmaz mısın?"

"Arabayla gideriz."

Başını salladı Felix. Onun aklında okul harici düşünceler de vardı.

"Barı açmazsınız değil mi?"

"Bunu düşünmemiz lazım."

"Peki... Bir şey soracağım."

"Sor bakalım."

"Beni ne zaman dönüştüreceksin?"

"Böyle bir şeyi yapacağımı ne zaman söyledim Felix?"

"Söylemedin ama ben de size yardım etmek istiyorum."

"Bu düşünceden kurtul. Tamam mı? Sen insan olarak gayet iyisin."

"Değilim." dedi Felix. Omuzlarını silkti ve yattığı yerden kalkıp oturdu. "Jeongin bana anlattı. Dönüşmek zor bir işmiş ama atlatabilirim, zorluk çıkarmam."

"Bebeğim." Changbin tıpkı Felix gibi oturdu ve onun ellerini tuttu. "Sorunun bu olmadığını sen de biliyorsun."

"Ben her şeye rağmen kabul ediyorum."

"Felix."

"Niye bu kadar inatçısın? Ne olur yani sen dövüşürken sana yardım etsem, birbirimizi korusak. Kendi başına savaşmaktan vazgeçsen."

"Felix-"

"Lütfen." dedi Felix. Kollarını Changbin'in boynuna sardı. "Senin için her şeyi yaparım, izin ver bana. En azından bir düşün, kestirip atma."

"Anlamıyorsun. Ben attığım her adımda kendimi değil seni düşünüyorum."

"O zaman o düşüncelerin içinde kendine de yer ver."

Changbin tam reddecekken kırmızı saçlı parmağını sevgilisinin dudaklarına bastırıp onu susturdu.

"Düşün."

"Tamam." dedi Changbin. Pes etmişti. Başını salladı.

Her ne kadar bunu istemese de sevgilisi istediği için düşünecekti.

Blood | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin