40. Biz kazanıyoruz, siz kaybediyorsunuz.

1K 171 109
                                    

Pekala, sınavlar başlayacağı için ne kadar okunur bilmiyorum ama okuyacak olan da beklemesin diye atıyorum. Sınav haftası bile gecemi değerlendirip bölüm atıyorum, bence bir oyu hak ettim.👉🏻👈🏻

Bu arada sınava girecek herkese başarılar, bölümü okuyanlara da iyi okumalar dilerim.💕
____________________

Kılıç sesleri, bağırışlar, çırpınışlar ve kan... Şimdiden ortada oluşan kargaşanın uğultuları gökyüzüne doğru yol almıştı. Kılıçlar iki taraf tarafından birbirlerine savruluyor, herkes kendini korumaya çalışıyordu. Kazanan tek bir taraf olacaktı, bir taraf tamamen öleceğine göre yaşamak isteyen yaşama sıkı sıkıya tutunmalı ve güçlü olmalıydı.

Savaştaki tüm vampirler bir yandan kendi tarafını kolluyor öbür taraftan düşmanlarına saldırıyorlardı.

Yere serilmiş olan bedenler ölümün kokusunu en derinden hissettirirken ceset sayısı gittikçe artıyordu. Changbin kendini ne zaman kapının önüne attığının farkında bile değildi. İçinde kendine dair en ufak bir korku olmadığından emindi. Korkusu belliydi, arkadaşları ve eşi...

Fakat en başında ona verdiği sözü çok iyi hatırlıyordu. Gerekirse ölecek ama Felix'e zarar gelmesine asla izin vermeyecekti.

Kalbinde körüklenen öfke ve cesaret bir anda neredeyse tüm bedenini kapladı ve ileri doğru atıldı. Kılıcının karşısındaki vampirin kılıcına çarpışı onda bir dejavu hissi yarattı. Kılıçlar ayrılıp saniyeler içinde tekrar çarpıştı. Adımları yere son derece sağlam basıyordu. Tüm gücünü elindeki kılıca yükledi. Karşısındaki vampirle resmen kilitlenmişlerdi. İkisinin gözleri nefretle birbirine bakıyor, birbirlerini öldürmek istedikleri her hallerinden belli oluyordu.

Bir elini aşağı attı Changbin. Karşısındaki vampirin belinde duran bıçağı çekip onun göğsüne sapladı. Şoka uğramış gibi açılan gözler Changbin'in yüzünde sırıtma benzeri bir gülümsemeye sebep oldu.

"Sen... ne yaptın?"

Zar zor ve kekeleyerek konuşan vampiri hızla itti Changbin. Onu orada ölüme terk ederek kendine saldırmak üzere olan bir vampire geçerken gözleri, kılıcını sertçe sallamasıyla tek hamlede vampirin kafasını kopacak düzeye getiren Minho'yu gördü fakat onu izleyebilecek halde değildi.

Düşmanıyla ilgilendi. Vampirleri bir bir indirirken gittikçe azalan sayı ve gürültü bile onu rahatlamaya yetmiyordu. Yorulmuştu ama şimdi duramazdı. O yorulduysa herkes yorulmuş olmalıydı.

Kılıcını alttan savurup vampirin göğsünü yardı, onun yere düşmesiyle de işini bitirdi.

Kargaşanın içinde Chan'ı görmeyi hâlâ başaramamıştı ancak ne olursa olsun iki ordu da yeterince kalabalıktı. Bu ona o kadar da anormal gelmiyordu. Minho'yu da gözden kaybetmişti çünkü.

Dikkatinin hafifçe dağıldığını hissedip başını kendi kendine iki yana salladı. Gözleri kısıldı.

"Dikkat et!" Yanındaki vampiri arkasından saldırmak üzere olan vampire karşı son anda uyarabildi. Neyse ki kendini korumuştu vampir, onlara av olmamıştı.

Changbin aynı anda kendisine doğru atılan iki vampiri fark etmekte geçmedi ama şansını zorlayıp fark etmemiş gibi davranarak kendini son anda geri çekti. Birbirlerini kılıçlayan iki vampiri de gördükten sonra onların ne kadar aptal ve hırslı varlıklar olduğunu bir kez daha hatırladı. Tüm dikkatlerini güçlerine verip düşünmeden hareket ediyorlardı.

Changbin bunları pek umursamadı. Savaş hız kesmeden devam ediyordu, kazanmak zorundalardı. Sayıca onlardan az olmalarına rağmen durumlarının onlardan kötü olduğu söylenemezdi.

Kapıya tekme atmak üzere olan vampirin bacağına indirdi kılıcını. Öldürme işini başka bir vampir devralırken o kapıyı açmak için yeltenenen başka bir vampirle resmen kılıç dansına başladı. İkisi de dövüş konusunda son derece iyiydi ve Changbin bacağında ince bir sızı hissetti. Çok büyük bir şey değildi fakat canının acıdığını inkar edemezdi.

Dişlerini sıktı. Bu şekilde devam etmesi gerekiyordu. Bu savaşı kazanırlarsa her şey bitecekti... Katlanmak zorundaydı, kötü şeylerin arkasında onu bekleyen güzellik ona tüm bu olanları unutturacaktı.

____________________

Bir saati çoktan geride bırakmışlardı. Savaş neredeyse bitmek üzereyken herkes tükenmiş gibiydi. Changbin önde olduklarının farkındaydı. Bir çok yeri artık yaralanmış, giysisi yeterince kana bulanmıştı. Kaşından akan kan boynundan aşağı doğru süzüldü. Tükendiğini hissettiği her an sanki küllerinden tekrar doğuyordu. "Olmaz." diyordu kendi kendine. "Buraya kadar gelmişken olmaz."

Kılıcı belki de bugün almak üzere olduğu yeni can için savurulurken koluna aldığı yeni bir darbe yüzünden ağzından acı dolu bir bağırış çıktı. Gücünü biraz olsun kaybettiği an daha nasıl olduğunu anlamadan kapıya atılan tekme ve açılan kapıyla tüm acısını unuttu. Koştu... İçeri giren vampirin onların odasını bulmadan önce onun kim olduğunu gördü. Başvampirin ta kendisiydi bu. Kılıcın kendisine doğru gelmesini kendi kılıcıyla engelledi.

"Ne o? Sevgilini öldürmemden mi korktun, zavallı Changbin?"

"Sensin zavallı!" diye bağırdı Changbin. Kılıçları tekrar çarpıştı. "Biz kazanıyoruz, siz kaybediyorsunuz."

"Sadece senin kaybedişini izlemek için bile her şeyi yaparım." 

Başvampirin kahkaha atarcasına gülmesiyle yutkundu. Ölmek için yalvarıyordu.

İkisi arasında saniyeler içinde sert bir dövüş başladı. Dışarıdaki vampirler eve bir başka vampirin girmesini engellerken içeri giren Chan'ı görmedi bile. Gözünü başvampirden çekmeye fırsatı yoktu. Onun güçlü ve deneyimli bir vampir olduğu belliydi.

Chan geri durmadı. Changbin'i yalnız bırakmayı bu sefer kabul etmeyerek bir anda onların arasına daldı. Kılıç savaşı üçlü arasında başvampir için daha zorlu bir hal alırken onun sıkışması iyi olmuştu. Changbin hem yaralı hem de yorgundu fakat o saatlerdir bir başkasının arkasına saklanıyor ve korunmayı bekliyordu.

Chan ve Changbin aynı anda atıldı.

İkisinin ağzından aynı anda "Geber." kelimesi dökülürken Changbin başvampirin kafasını uçurdu. Bugün öldürmek onlar için yemek yemek kadar normal bir hale gelmişti.

Changbin her ne kadar Chan'ın yardımıyla olsa da dediğini yapmıştı. Onu öldürmüştü. Bu büyük bir zaferdi.

"İçeri giriyorlar!"

Duyduğu bağırışla içeri giren üç vampirle savaşmaya başladılar. Durum ciddiydi. Kendi etraflarında dönüp birbirlerine indirdikleri darbeler arasında vampirlerden bir tanesi bir anda diğerlerinin olduğu odanın kapısını açmaya çalıştı.

Birkaç tekme attı fakat kapı açılmadı. Belli ki arkasına bir şey koymuşlardı. Changbin o an onlarla gerçekten gurur duydu.

____________________

"Bitiyor, az kaldı." dedi savaşmakta olan Minho. Yanındaki Changbin'in biraz önce aldığı yara yüzünden onun güçlü kalmasını sağlamaya çalışıyordu. Bunun zor olduğunu görünüyordu. Changbin'in aldığı nefeslerin düzeni bile bozulmuş gibiydi.

Kendisine gelen kılıcı bu sefer durduramadı Changbin. Göğsünde yeni bir yara oluştu ve bacakları tüm gücünü kaybetti. Kendini yerde bulurken Minho'nun gözleri korkuyla açıldı. Dövüştüğü vampiri hızla öldürüp Changbin'e bakmak istese de Changbin'e doğru giden diğer vampir yüzünden bunu yapamadı. Bu savaştıkları son vampirlerdendi. Öldürdü, öldürdü ve öldürdü...

Kapıyı açmayı başaran son vampire yetişip onu öldüren Chan'ı gördü.

Bitmiş gibiydi... Etrafına bakındı Minho. Hiçbir şey göremedi. Kendi taraflarında kalan altmış kadar vampirin dışarıda dövüşmesiyle ilgilenemeyip yerde yatan Changbin'e koştu.

O sırada diğerleri saklandıkları odadan henüz çıkmıştı.

_____________________

Pek de kafamdaki gibi yazamadım ama olsun artık... Elimden gelenin en iyisi şimdilik bu kadar sanırım :'

Blood | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin