Oturma odasında duyulmaya devam eden kıkırtı sesleri kısa süre sonra yerini ıslak bir öpüşme sesine bıraktı. Jisung, kollarını sevgilisinin boynuna dolayıp ona karşı daha da sahiplenici bir tutuş sergilerken Minho onun öpüşüne karşılık vermeye devam etti. Elleri Jisung'un yanaklarına yerleşti ve onu daha da derin bir öpücüğün içine soktu. İkili dayanabildikleri süre boyunca birbirinden ayrılmadan öpüşmeye devam ederken yan odadan gelen inleme sesleri onların huzurunu kaçırdı.
Minho yüzündeki dehşete düşmüş ifadeyle elini alnına vurduğunda Jisung da en az onun kadar hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
"Sence de çok sık yapmaya başlamadılar mı?"
Sarı saçlı, küçük mırıltılarla sevgilisini onayladı.
"Cinsel hayatlarına karışmak doğru olmaz ama burada sorun benim kulaklarım ve uykum."
"Tamam, seslerinin yüksek olduğunu kabul edebiliriz."
"Benim kulaklarım seninkinden daha keskin Han, bir de bu yönden düşün."
Jisung canı sıkılmış bir şekilde dudaklarını dişleri arasına kıstırdı. Minho'nun haklı olduğu apaçık ortadaydı. Zaten tam o anda elindeki yastıkla kulaklarını kapatmış vaziyette oturma odasına giren Chan gördüğü ikiliyle yastığı aşağı indirdi. Onların odalarında olmaları gerekiyordu.
"Siz burada ne yapıyorsunuz?"
"Uyku tutmadı."
"Bu seslerden sonra ben de uyuyamam." dedi Chan. Kendini koltuğa attı ve kucağındaki yastığa sarıldı. Tam o sırada oturma odasında beliren diğer kişi ile hepsinin ilgisi ona döndü.
"Channie." Jeongin'in uykulu çıkan sesi ve onun yanına gelip elindeki yastığı almasıyla diğer çift gözlerini devirdi.
Herkesin kendi çapında bir sorunu vardı, Jeongin'inki de buydu. Son zamanlarda tuhaf bir alışkanlık edinmiş, Chan'ın kucağından kalkmaz olmuştu.
"Birisi ona Chan'ın ne koltuk ne de yatak olduğunu söylesin."
Jeongin başını Chan'ın göğsünden kaldırmadan onlara susmalarını söyledi. Gözlerini bile doğru dürüst aralamamıştı.
"Bebeğim, yatağında yatman daha iyi değil mi?"
"Ben böyle iyiyim." dedi Jeongin. Chan'ın yanağına bir öpücük verip tekrar eski haline döndü. Kolları onun kaslı beline dolandı.
"Biz ne yapacağız böyle? Susmalarını mı bekleyeceğiz?"
"Hayır, Jisung. Gideceğim ve onlara seslerini kısmalarını söyleyeceğim." Yerinden kalktı Minho. Sevgilisinin şaşkın bakışlarına karşı omuzlarını silkti.
"Emin misin?"
"Her zaman."
_____________________
Bir anahtar sesi duyuldu. Felix evden içeri girerken Changbin onu peşinden takip etti. İkilinin hissettiği havasızlık yüzlerinden dahi belliydi.
Uzun zamandır evde kimsenin olmamasına ve bu sebeple evin havalandırılmamasına karşı, her yeri etkisi altına alan boğucu hava oldukça normaldi.
Bu havaya rağmen evini özlediğini fark etti Felix. Adımları anında koridordan, kendi odasını buldu ve yatağına ulaşır ulaşmaz bedenini yatağına attı. Evine dair en çok yatağını özlediğini rahatlıkla söyleyebilirdi. Kollarını iki yana açtı ve ellerinin altındaki yumuşak battaniye ile gülümsedi.
"Bakıyorum da yatağını çok özlemişsin." dedi Changbin. Sesinde mutlu olduğunu belli eden bir tını vardı. Yatağa ucunda yerleşmeden önce pencereyi açtı. Gözleri odayı bir kez öylesine turladı, yılbaşı günü aldığı hediyenin hâlâ komidinin üzerinde durduğunu gördüğünde yüzünde ister istemez bir gülümseme oluştu. O zamandan bugüne her şey o kadar değişmişti ki bunları hatırlamak bile bir anlığına ona zor gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood | Changlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] "Senden beslenmeme izin verirsen seni her şeyden korurum ama izin vermezsen bu benim için de kötü olur, senin için de. Ben kan içemediğim için ölürüm seni de o adamlar öldürür. Karar senin. Bize yardım etmek senin elinde Felix." -Kan, h...