~1.Bölüm~

13K 643 140
                                    

"Hazır mısınız? Açıyorum..."

Bugün büyük gündü. Bugün KPSS sonuçları açıklanmıştı. Yani bugün nereye atandığımı öğrenebilecektim sonunda. Ne zamandır bunu bekliyor ve bir an önce bu İslam dışı hayattan hayırlısıyla kurtulmak için dualar ediyordum. Şükür, Rabb'im yine cevapsız bırakmamıştı bu aciz kulunu.

"Hadi aç kızım, şimdi heyecandan bayılacağım."

"Anne sanki İclal değil de sen atanmışsın gibi en çok senin heyecanlanman tuhaf değil mi?"diye güldü ablam.

"Heyecanlanacağım tabi. Kızım o kadar okudu, gözlerini kör etti. Sonunda hak ettiğini aldı. Heyecan yapmak benim de hakkım."

Annem haklıydı ama bir konuda! O da çok okumaktan gözlerim görmemeye başlamış ve sonunda bir gözlüğe muhtaç kalmıştım. Sadece uzağı görmekte sıkıntı yaşıyordum o kadar elhamdülillah.

"İnternet çekmiyor. Biraz bekleyeceğiz."dedim derin bir nefes alarak. Kalbim çok hızlı atıyordu ve bu beni daha çok heyecanlandırıyordu. Annem yüzünden de bir türlü sakinleşemiyordum. Sürekli sorular sorup beni strese sokuyordu.

"Hah, sonunda açıldı."dedi babam. Bütün aile bilgisayarın başına oturmuş ÖSYM sayfasının açılmasını bekliyorduk. Burada internet çok ağır çekerdi. Bu yüzden ev interneti almıştık ama bazen o da sıkıntı yapıyordu.

Sayfa açıldığı vakit şifremi ve TC kimlik numarasını girip beklemeye başladık yine. Açılınca da tercih kısmına girip sonuçlara baktım.

"Kayseri devlet hastanesine atanmışım!"

Birden evde sevinç çığlıkları koptu. Hele annem! Ablamın dediği gibi sanki o atanmıştı da en çok o seviniyordu. Hemen gelip yanaklarımdan öptü uzun uzun. Öpülmekten oldum olası hiç hoşlanmadığım için "Anne yapma şöyle lütfen. Bırak beni."diye söylensem de annem dinlemedi ve bağrına bastı beni. Bu haline gülüp başımı salladım yanlara doğru. Bunlar iflah olmazdı.

"Bu kadar sevineceğinize bana dua edin kâfidir. Bu benim için en güzel hediye olur."

O akşam annem ve babam sürekli telefonda birileri ile konuşup evlatlarının atanması ile ilgili övünüp millete hava atmıştı. Ne kadar uyarsam da tüm cümle âlem o günden sonra beni arayıp tebrik yağmuruna tutmuştu. Bütün aile içinde adamakıllı atanan bir bendim. Haliyle tüm akrabalar tebrik etmek için gitmeden evlerine davet etmeye başlamıştı. Zira 15 gün içinde görev yerinde olmam gerekiyordu.

İçimde bir hüzün vardı. Yatsı namazını kıldıktan sonra bahçeye çıkmış, karanlığa inat hava almak istemiştim. İnsanın imanı güçlendikçe Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmamaya başlıyordu. Annemin bundan sonra ki telaşı "Oralarda bir başına nasıl yaşayacaksın?" sorusu idi. Ben ise inadına korkmadığımı, aksine tek başıma yaşayacağım için sevinç duyduğumu söylüyordum. Zira İslam'ın uygulanmadığı bir yerde insanlar çok kırıcı ve şikayetçi oluyordu. Ben de bundan yıllarca çok yorulmuştum. Sonuçta ne kendime ne de başkasına sıkıntı ve yük olmayacaktım tek başıma yaşayarak. O zaman bu hüzün niye idi? Galiba nedenini biliyordum. Ailem ne kadar İslam dışı bir hayat yaşayıp bazen hayatı bana dar etseler de onları seviyordum. Allah nasip ettiği için seviyordum. Sonuçta insan hiçbir zaman kendinden üsttekilere bakıp şikayet etmemeli aksine altındakilere bakıp şükretmeliydi. Anne, babası olmayan, evi, ailesi olmayan, kardeşi, akrabası olmayan sürüyle insan vardı. Bunların değerini bilmemek resmen nankörlüktü. Ailemden tek şikayetim İslam dışı yaşamaları idi.

Ailem için ne kadar uğraştım ise ağabeyim ile tek başıma idim İslam'ı yaşamaya çalışırken. Evde belki alkol, sigara, kumara, hırsızlık yoktu lakin kola vardı, TV vardı, ahlaksız diziler vardı, küfürler vardı. Namaz, Kur'an okuma yoktu hatta o dereceye gelinmişti ki mushafa saygı bile yoktu. Helal lokma gelmiyordu eve. Bilinçsizce içinde ne olduğu bilinmeyen yiyecekler yemek zorunda kalıyordum. Kitap okuma alışkanlığı sıfırdı. Küçük çocuklarımıza Allah ve Resulü sallallahu aleyhi ve sellem anlatılmıyordu. Şuursuzca Batı'nın saçma sapan tüm gelenekleri evimi ve ailemi ele geçirmişti. En sevdiğim dostlarım olan kitaplarıma yer verilmemişti. Üniversiteden mezun olduktan sonra bunu daha net görmeye başladım ve sonuçta dayanamayıp dualara başladım buralardan gitmek için, içim yana yana, ağlaya ağlaya. O kadar uğraştım ki, bilinçlendirmek istedim onları tüm gücümle fakat dinlemek şöyle dursun benim deli olduğumu, Mecnun'a döndüğümü düşünüyorlardı. Bir kitapta okumuştum; kul Allah'ı ve Resulü'nü hayatına geçire geçire öyle bir hale gelir ki çevresi tarafından deli pozisyonuna getirilirdi. Sanırım bu bana da olmuştu. Elhamdülillah bu beni mutlu ediyor ve gururlandırıyordu ama ailem için üzülüyordum, kahroluyordum. Sadece onlar için değil vatanım için, milletim için, müslümanlar için hatta tüm insanlık için... O yüzden gitmek istedim. Bir yerin artık sana ait olmadığını hissettiğinde gitme vaktin gelmiştir demektir. Ve ben de bunu yaptım. Çünkü yapacak başka bir seçeneğim kalmamıştı. Eğer burada kalmaya devam edersem çürük meyve misali onlara benzemeye başlayacaktım. Sağlam bir meyveyi çürüklerin içinde bıraktığınız zaman çok geçmeden o da çürümeye başlardı. İslâm dini tek başına yaşanan bir din değildi. İslâm topluluk, beraberlik, cemaat dinidir. Çok istedim hidayet görmelerini, çok dua ettim ama belli ki Rabbim nasibim diye bana Kayseri'yi vermişti.

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin