~22.Bölüm~

4K 328 84
                                    

Bir haftam ne kadar da yorucu geçmişti böyle. Bir hafta içerisinde tüm ayın macerasını yaşamış gibiydim doğrusu. Ağabeyimle birlikte tüm Kayseri'de volta atmıştık resmen. Önce babamın arkadaşı olup beni otelinde ağırlayan Mahmut amcayı ziyaret etmiş, ardından Osman amca ve Aytül teyzenin misafiri olmuştuk. Tahmin ettiğim gibi o gün Emre de gelmişti. Omuzunda her zamanki gibi güzel kuşu, Mavi. Hamdolsun ki Aytül teyze ile mutfakta çay içmiştik ki haram bir ortam oluşmamıştı. Sessiz, sakin bir çocuktu Emre ama ağabeyimle iyi arkadaş olmuşlardı. Sadece o gün bir kere Mavi bir anda gelip omzuma konduğunda bana "Mavi kolay kolay bir insana alışmaz. Seni sevmiş olmalı."deyip gülümsemişti.

Ondan sonraki durağımız sitenin sahibi, aynı zamanda emlakçımız olan İbrahim amcanın evine misafir olmuştuk. Onlar da bizi çok güzel ağırlamışlardı. Ağabeyim sitedeki erkeklerle de epey iyi arkadaş olmuştu. Sitenin ünlü ve kızların çok yakışıklı bulduğu Polis Meriç, helal marketin sahibi Hüseyin, Emre ve sitedeki birçok erkekle halı saha maçına bile gitmişlerdi. O gün sitedeki bazı hanımlar ise İslami bir gün yapıp beni de çağırmışlardı. Ev temizliğimde bana yardım eden Özgül, Ayşegül, Yıldız, Meriç'in annesi Bilge hanım, Meriç'e aşık olan Emine, o gün Vedat'tan kurtardığım Elmas gibi birçok hanım teşrif etmişlerdi. Doğrusu güzel bir gün yapmışlardı. Dedikodu yoktu en önemlisi. Tamamen İslami usullere göre hazırlanmış bu gün etkinliğini beğenmemek elde değildi.


Bu arada Vedat hâlâ benim psikopat bir katil olduğuma inanıyordu. Birkaç kere yine Elmas'a yaklaşmaya çalışsa da benim engelimle karşılaşınca geri tepmişti. Elmas'ı resmen kendine takıntı yapmıştı. Ve Elmas'ın o gün, Vedat'a "Sevdiğim biri var" dediği kişi sanırım helal marketin sahibi Hüseyin'di. Zira ona karşı bakışları, davranışları çok değişikti. Tam aşık bir kıza dönüşüyordu Hüseyin'i görünce.

Emine ve arkadaşları ile birkaç kere sohbet etme fırsatım olmuştu. Emine Meriç'ten başkasını istemediğini ve sırf bu yüzden hâlâ bütün taliplerini geri çevirdiğini söylüyordu. Meriç'in ise aklı çok karışıkmış. Annesi Bilge hanım da gelini Emine olsun istiyordu ama Meriç, ısrarla onun içine sinmediğini söylüyormuş. Tuhaf biriydi şu Meriç. Bazen sitenin giriş çıkışlarında karşılaşıyor ve aniden kendimi onunla göz göze buluyordum. Bu durum hoşuma gitmiyordu ama isteğimle olan bir şey de değildi maalesef. Bazen selam verip bir sıkıntım olup olmadığını soruyordu sağ olsun. Bir polis olarak buna alışmış olmalıydı, yani herkesin güvenliğini sağlamaya çalışması.

Hastaneye gelince, iş günlerim üçe çıkmıştı. Pazartesi, Perşembe ve Pazar gününe değişmişti iş günlerimiz. İş arkadaşım olan Nuran abla, artan kalp hastası vakaları ile iş günümüzün arttığını söylemişti. Hastalıkların altında yatan yanlış beslenmeydi aslında. Ölçüsüz bir şekilde önüne gelen her şeyi yiyen ve gözü doymayan insanoğlunun başına elbette bu tür hastalıklar gelirdi. Öncelikle şeker ve abur cuburu hayatımızdan tamamen çıkarmamız gerekiyordu. Daha sonra müslümanlar olarak özellikle helal ve tayyib beslenmeye ayrı bir özen göstermemiz gerekiyordu. Zira bizi biz yapan, özümüzü bir birey kılan, karakterimizi oluşturan tek şey yediğimiz şeylerdi. Yani ne yersek biz oyuz aslında.

Gerek Nuran abla olsun, gerek Zeynep, Ebru ve Hilal olsun, hastanede en iyi anlaştığım kişilerdi. Zeynep, Uraz denen çocuğa fena tutulmuştu. Bunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Dün hastanedeki pencere kenarı bir kanepede oturup kitap otururken hâşâ, Azrail gibi başıma dikilmişti. Ne istediğini sorduğumda ters ters hastane-kimlik kartının üzerinde oturduğumu söyleyip yine beni azarlar tarzda lafını sokup gitmişti. Kartını da almayı unutmamıştı tabi. Ben ise sadece şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştım. Benden pek hoşlanmadığı kesindi ya neyse çok takmamayı tercih etmiştim. Hastanede tüm genç kızlar onları konuşuyordu. Yakışıklı paramedik grubu falan diye bahsediyorlardı. Neden bu kadar abarttıklarını anlamasam da bunun da üzerinde durmamıştım pek.

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin