Hâlâ Uraz'ın şaşkınlığı içerisindeydim. Yaptığı o harika savunmadan sonra Yalın daha fazla bir şey söyleyememiş "Mesaim var."deyip gitmişti. Giderken hem şaşkın hem de sinirli gibiydi. Şaşkın olan sadece o değildi, şüphesiz ki hepimiz en az onun kadar şaşkındık. Kimse Uraz'ın bu yönünü bilmiyordu anladığım kadarıyla. Herkese sürpriz olmuştu bir nevi. Belki de en çok bana...
İş çıkışı bile bu konu hiç aklımdan çıkmamıştı. Uraz beni fazlasıyla etkilemişti şüphesiz. Sürekli onu düşünüyordum istemsizce. Önce o güzel savunması, ardından bana o en sonki bakışı... Altında bir neden aramaya çalışıyor fakat bulamıyordum. En sonunda düşüncelerimden yorulunca düşünmeyi bıraktım.
Zaten istediğim yere de gelmiştim. Hastanede çalışmaktan epey yorulunca eve gitmeden önce kafede çay içip dinlenmek istemiştim biraz. Belki de biraz da kafayı toplamak için... Aklım karmakarışıktı ve düşünmeyi durduramıyordum. Bu kafeyi kızlarla birlikte birkaç gün önce keşfetmiştik. Beni etkileyen kısmı helal gıdaya önem verip servisi o şekilde yapmalarıydı. Bizzat kendim ürünlerini incelemiştim. Hepsi de helal sertifikalıydı. Kafenin çok güzel ve nezih bir ortamı vardı. Hanımlara üst kat, beylere de alt kat ayarlanmıştı. İşin en güzel yanı hanımlar ile beylerin girişlerinin de ayrı olmasıydı. Karşılaşma gibi bir dert yoktu yani. Ben de her zaman ki yerime, cam kenarına oturup çay ve tatlı istedim. Beklerken yine düşüncelerim beni fazlasıyla istila etmişti.
Bugün çok tuhaf bir gündü. Üşüyor gibiydim ama bedenen değil. Hani insan kendini güvende hissetmediği zaman üzerinden soğuk bir rüzgar geçer de üşür gibi olur ya? Neden şimdi ben de öyle hissediyordum? Uraz'ı ne zaman görsem hem hakkında biraz daha şaşırıyor hem de geçmişim aklıma geliyordu. Bu soğuk rüzgar da geçmişimden esiyordu zaten. Ne zaman ki geçmişi düşünsem işte böyle üşüyordu kalbim...
Derin bir nefes alıp önüme dönmüştüm ki çayım ve tatlım geldi. Tatlıdan bir çatal alıp üstüne çay içer içmez "Abla?"diye bir ses duydum.
"Abla mendil almak ister misin?"
Şu mendil satmaya çalışan küçük çocuklardandı bu çocuk da. Bir kadına mendil satmaya çalışıyordu. Üstü başı toz içinde kaldığı gibi yüzünden de tüm kan çekilmiş gibiydi. Kim bilir hangi sebeple mendil satmaya mecbur kalmıştı?
"Hayır, istemiyorum."diyen kadınla çocuğun yüzü asıldı ve yan masaya yöneldi. Ben de dikkatlice onu izliyordum. Ondan da olumlu bir dönüş alamayınca dayanamadım, yanıma çağırdım.
"Ben alırım mendil."
Çocuk yüzündeki beliren ani sevinçle bana döndü, sonra da yanıma geldi hızlıca.
"Gerçekten alacak mısın abla?"dedi umutla.
Başımı salladım.
"Ama bir şartım var."
"Neymiş abla?"
"Ben yalnız başıma bir şeyler yemeyi pek sevmem. Bana eşlik eder misin?"
"Gerçekten mi abla?" Her halinden şaşırdığı çok belliydi.
Yine başımı salladım.
Biraz sonra tatlı çocuk oturmuş, ben de ona çay ve tatlı söylemiştim. Tatlısını büyük bir iştahla yemeye başlamıştı. O yerken başını okşadım istemsizce. Çok acıkmış olmalıydı, ona bir porsiyon daha istedim. Yüreğim titremişti. Oyun oynayıp ilim öğrenmesi gereken yaşta mendil satıyordu. Elimden gelse, tüm çocukları bu durumdan kurtarsam... Ne yazık ki ahir zaman böyleydi. Zenginler gittikçe daha da zenginleşirken fakirler de daha da fakirleşiyordu. Zekat yoksunluğunun acı bir tablosuydu bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELAH
Teen Fictionİclal Ilgın, üniversiteden yeni mezun olmuştur ve Kayseri'ye sağlıkçı olarak atanır. Gittiği şehri tanımadığı için bir süreliğine ev arayışına çıkar. Sonunda bulduğunda ise beklemediği bir sürpriz ile karşı karşıya kalır. Özel bir numara sürekli ken...