~18.Bölüm~

3.4K 315 38
                                    

Günlerce gözümün önünden gitmeyen mazi, varlığını acıyla yâd ediyordu. Sanki hep yakandayım der gibi. Düşüncelerim istila altındaydı. Öyle bir abluka altına alınmıştım ki etkisinden çıkmam biraz zor olmuştu. Zira her yalnız kaldığımda öyle bir aklıma geliyordu ki canımın yanmasına engel olamıyordum. Allah'tan yanımda Tuğba vardı da düşüncelerimi dağıtabiliyordum. Evet, Tuğba ile Kayseri'de, benim evimdeydik. İstanbul maceramız bitmişti. Zaten gezmekle ve kitap fuarlarını dolaşmakla geçirmiştik.

Tuğba'nın tahmin ettiği gibi Hazar ve Azra çok geçmeden sevgili olmuşlardı. Flört ismi bile beni bir insandan kolayca soğutabiliyordu. Böylece Hazar ve Azra'dan soğumuştum, elimde değildi. Ve Tuğba ne kadar belli etmemeye çalışsa da o haberi aldığından beri kilo vermiş, yüzü solmuş, iyice çökmüştü. Benim yanımda hep gülümsese de arkadaşımdı o benim, anlardım. Sürekli uzaklara dalıp gidiyordu. Onu evime misafir etmekle bir kez daha doğru bir karar vermiş olduğumu gördüm. Eve geri dönseydi aklı sürekli Hazar'da olacaktı. Ben onun kafasını dağıtıp ve toparlanmış bir şekilde gönderecektim inşaAllah. Daha iznimizin bitmesine birkaç gün vardı. Biz de birlikte, dolu dolu geçirecektik inşaAllah.

Dün uçakla Kayseri'ye döndükten sonra ikimiz de yorgun argın yatmıştık. Bu sabah kahvaltıdan sonra Tuğba duşa girmiş, kendini iyi hissetmediğini ve biraz uzanacağını söylemişti. Bense o duşa girdiğinden beri mutfakta sarmalar, dolmalar, börekler ve neyi becerirsem onları yapmaya girişmiştim. Normalde tek kişilik, basit yemekler yapıp yerdim ama bugün Tuğba geldiği için ayrı bir hazırlık içine girmiştim. Aslında çok canım çektiğinde kendime de hamur işleri yapmıyor değildim tabi. O da bir dipnot olarak kaladursun sabahtan bu yana önce zeytinyağlı yaprak sarma, sonra lahana dolması, tepsi böreği, pizza, sandviç, poğaça ve bunlara benzer atıştırmalıklar yapmıştım. Sonradan sürekli uğraşıp durmak istemiyordum. Bugün hepsini yapıp bitirmek istiyordum. Hem bu sayede benim de kafam dağılıyordu. Aklım hâlâ mazideki anılardaydı maalesef. Tuğba'ya o kiloları geri aldıracaktım. Arkadaşıma kilolu olmak yakışıyordu, tabi dozunda.

Son hız yemek yapmaya devam ederken aklıma İstanbul'dan dönmeden önce yaşadığımız, komik bir anı gelmişti. Bunun üzerine gülümsemeden edemedim.

Tuğba'yla yine bir kitap fuarından dönüp durağa giderken adamın birinin kaldırımda karısına şiddet uyguladığını görmüştük. Tuğba o kadar sinirlenmişti ki öne atıldığını görünce kolunu tutup durdurdum onu.

"Bana bırak Tuğba. O adam bu yaptıklarına pişman olacak."

Tuğba'nın şeytanca gülümsemesi üzerine ben de haince gülümsedim.

"Bana ne yapacağımı söyle İclal."

"Bana uy yeter."diye göz kırptım ve birlikte o adama doğru gittik. Adam bizi fark edince durdu ve bize baktı.

"Ne istiyorsunuz!"

Ellerimi göğsümde kavuşturup bir elimi çeneme dayadım.

"Amca bey, biz size bir şey söyleyecektik."

"Neymiş!"diye bir ayı edasıyla bağırdı. Zaten tam bir oduna benziyordu.

"Ee şey sırtında bir tarantula var da biz böcek bilimi öğrencileri olarak biliyoruz ki bu tarantula zehirli. Seni uyarmak istedik amca bey."dediğimde Tuğba da uyarıcı sesleriyle bana ayak uyduruyordu.

Adamın gözleri öyle bir büyüdü ki "Neyyy!!!"diye bağırıp elleriyle sırtını yoklamaya başladı. Bununla sırtında olmayan tarantulayı kovmaya çalışıyordu ya da o, öyle sanıyordu.

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin