~30.Bölüm~

2.9K 272 43
                                    

İki gündür dışarıya çıkmıyordum. Etrafta ruh gibi geziniyordum. İki günde o kadar zayıflamıştım ki bu kadarını ben bile beklemiyordum. Zira kendimi epey koyuvermiştim. Ne doğru düzgün yemek yiyor, ne de bir şey içiyordum. İbadetlerim dışında hayatla irtibatım kopmuştu adeta bu iki gün...

Yalın'a sözüm olduğu için kendimi iyi hissetmediğimi söyleyip gitmemiştim. Arkadaşlarım da sürekli bir etkinlik için çağırıyorlardı ama reddediyordum. Onların aksine Uraz ne bir kere aramış, ne de mesaj atmıştı. Oysa telefonum cevapsız aramalarla, cevapsız mesajlarla dolu olması gerekmiyor muydu? Ama yok, Uraz son konuştuğumuz günden bu yana hiç iletişime geçmemişti benimle. Aslında bu bir bakıma iyi bir şeydi. Zira kendimi dinlemeye ihtiyacım vardı. Yıllardır bastırdığım geçmişimin acısıyla yüzleşmem gerekiyordu artık. Yoksa bu durumu atlatamayacaktım. Bir yandan da arasın istiyordum. Sesini duymak istiyordum. Neden bilmiyorum ama o yanımda iken sanki her şey daha kolay, daha iyi gidiyordu. Böyle saçma düşünceleri kafamdan çıkarmam gerekiyordu. Uraz'a çok kızgın ve bir o kadar da kırgındım.

Yarın mesaim vardı. Bu kafayla nasıl işe gideceğim bilmiyordum lakin kendimi toparlamam gerekiyordu artık. Sahipsiz değildim ben. Acımın da Rabb'i Cenab-ı Allah, benim de Rabb'im Cenab-ı Allah idi. Veren de O, alan da O. O neylerse güzel eyler. Benim acımın sebebi başkaydı. Uraz yıllardır içimde saklı kalan bir acı tomurcuğuydu. Bugün o tomurcuk bir anda filizlenip büyüdü, ortaya çıktı. Öyle ki beni hazırlıksız yakalamıştı. Gafil avlanmış gibiydim bir bakıma. Ama iyileşecektim inşaAllah. Her şeyin bir sonu vardır. Acıların ve imtihanların da...

İşte akşam oluyordu... Mutfağın balkonuna ikindi namazını kıldıktan sonra oturmuş, bir daha da kalkmamıştım. Güneş batıyordu. Bir iki dakikaya kalmaz ezan da okunur derken müezzin "Allah'u Ekber!"diye okumaya başlamıştı bile. Yanık sesli müezzini dinledikten sonra ezan duasını okuyup namaz kılmaya gittim. İçeriye girdiğimde öyle bir titreme geldi ki vücuduma, sabahtan beri o soğukta oturduğum aklıma geldi bir anda. Öyle dalmışım ki düşüncelere, soğuk bile işlememiş bana.

Namaz kıldıktan sonra seccademi toplarken ağabeyimin görüntülü aradığını gördüm ve aramayı yanıtladım.

"Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve bereketuhu güzelim?"

Ağabeyimin sesi çok neşeli geliyordu.

"Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve bereketuhu ağabey."

Onun aksine ben ruh gibiydim hâlâ.

"Senin sesin niye öyle kötü geliyor İclal? Hasta mısın yoksa?"

"Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Önemli bir şey değil. Sen niye öyle neşelisin peki?"

Ağabeyim sırıtmıştı.

"Bak sana kimi göstereceğim."dedikten sonra kamerayı değiştirdi. Arka kamera işlemeye başladıktan sonra görüş alanıma annem ve Uraz girdi. Annem Uraz'a sıkıca sarılmış, hüngür hüngür ağlıyordu.

"Oğlum!!!"diye feryatları gökleri inletiyordu adeta. Gözlerim dolmuştu.

Uraz'ın orada ne işi vardı? Demek iki gündür sessizliğinin sebebi buymuş. Ailemin yanına gitmiş meğerse.

Kamera tekrar değişti.

"Bak İclal, Uraz dönmüş kardeşim. Kıymetlimizin kıymetlisi geri döndü."diyen ağabeyimin de gözleri dolu dolu idi.

Daha fazla dayanamayan gözyaşlarım yanaklarıma hücum etmeye hazırken son anda engelledim.

Kamera tekrar değişti ve yine görüş alanıma annem ve Uraz girdi. Annem bir türlü bırakmıyordu Uraz'ı. Bağrına basmış, öylece ağlıyordu. Sanki Ekin geri dönmüştü de Uraz'ı onun yerine koyuyor gibiydi. Hoş, annem için ikisi de birdi. Uraz da onun oğlu olmuştu. Ekin'den farksız...

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin