35

944 94 11
                                    

Odamda dört dönüyordum, bugün Cassius idam edilecekti. Onun için üzgün değildim, üzüldüğüm tek konu Varnan ve Visaline'in kaderleriydi. Prens ve prenses olarak yetiştirilmişlerdi, oysa hepsi bir yalandı. Varnan tahttaki hakkını kaybetmişti, hepsi de Lucalinda'nın suçuydu. Bugün, onun da kaderi belli olacaktı. O ve Messallie'nin düşüşü bugünden itibaren başlayacaktı, benim de yükselişim.

Bu yükselişe uygun giyinmek, uygun davranmak zorundaydım. Kral açıkça bana ülkenin en güçlü kadını olacağım unvanı bahsetmişti, artık önümde kimse duramazdı. Messallie de Lucalinda da artık sadece bana itaat etmek zorundalardı. Hizmetçiler bana gri, bel kısmı elmaslarla süslü bir elbise giydirdiler. Kafama takılan taç, artık basit bir altın şerit değildi, elmaslarla bezeli bir taç taktım. Saçlarımı arena günü gibi ördüm, insanlara nereden geldiğimi hatırlatmak istiyordum. Ben onların prensesi değildim, onların Rennator'lu şampiyonlarıydım. O arenadan şampiyon çıkan en genç kişiydim. 

Hazır olduğumda Artanis'i beklemeden odadan çıktım, artık gezebilmek için bir erkeğe ihtiyacım yoktu. Beni gören herkesin bedeni benim için eğildi ve övgüler dizdiler. Oysa uzun zamandır bu saraydaydım, ama sanki bunca zaman onlar için görünmezmişim gibi davranmışlardı. Bunca zaman onlar için bir değerim olmamıştı, ama artık hepsinin olabileceğinden çok daha güçlüydüm ve bu güç bedenime hırs, intikam ve arzu dolduruyordu. Messallie ve Lucalinda'dan tamamen kurtulma hırsı, bana yaptıklarını onlara ödetme isteği, en güçlü olma arzusu ile dolup taşıyordum. Daenor'u, adını bilmediğim bir adam ve kadınla konuşurken buldum. Kadının açık sarı saçları beline kadar kıvrılıyordu, adam kadından daha genç duruyordu ama ikisi de en fazla yirmi yaşında olmalıydılar. Kadın ve adam benim için eğildiler, ben de Daenor için. "Majesteleri." dedi adam, öpmesi için uzattığım elime nazik bir öpücük kondururken. Adam uzun boyluydu, Daenor'dan biraz daha uzundu. Çıkık elmacık kemikleri, masmavi gözleri ve siyah saçları vardı. "Size kendimi tanıtmama izin verin, Lord Arcadius More." Adama gülümsedim. "Büyük şeref." Kadının gözleri üzerimde huzursuzca geziniyordu, yüzünde saklamaya çalışmadığı bir kıskançlık vardı. "Bu da kız kardeşim, Leydi Eudokia." Kadın tekrar eğildiğinde ona gülümsemeye çabalamadım. "Bize biraz izin verir misiniz?" Arcadius kafasını salladı, Eudokia onun koluna girdi ve uzaklaştılar. 

Daenor bana döndü. "Hane Leydisi olarak icraatın ne olacak, soylu lord ve leydileri etrafına toplamak mı?" Bir hizmetçinin Daenor'a getirdiği şarabı aldım ve içtim, tadı enfesti. "Onların sahteliğine ihtiyacım hiç olmadı." Daenor kendisine yeni bir şarap getirilmesini istedi. "Aslında haklısın, seni daima koruyup kollayan bir prensin var." Bahsettiği Artanis miydi, yoksa kendisi mi, bilmiyordum. Ama bu konuda konuşmak istemiyordum. Şarabımı yudumlamaya devam ettim. "Ablana verdiğim cezadan memnun musun?" Daenor da şarabını içerken gözlerini kıstı. "Daha fazlasını vermeliydin ama bunu neden yaptığını anlayabiliyorum." Daenor parmaklarını bardağına vurdu. "Lucalinda'ya hayatım boyunca pis işleri için yardım ettim, arkasını topladım ama bu işten haberim yoktu, artık asla yardımımı alamaz." Lucalinda'yı böylesine kötü görmesi için geç kalmıştı. "Peki ya annen? O da başından beri ablana yardım ediyordu? Onlar senin ailen." Daenor bardağını bir hizmetçiye uzattı. "Beni mi sorguluyorsun? Sence onlarla hareket ediyor olsaydım seni o zehri içmekten kurtarır mıydım? Cassius Arno denen adam seni öldüreceği zaman Artanis'in peşine takılıp seni kurtarmaya gelir miydim? Şüphelenmen gereken kişi ben değilim."

"Kimseye güvenmemem gerektiğini söyleyen sen değil miydin?" Tehlikeli bir danstı bu, Daenor,'dan ne beklemem gerektiğini bilmiyordum ama o Messallie ve Lucalinda'nın kanındandı ve kan, insanlara en büyük cinayetleri işlettirirdi. Daenor yanıma yaklaştı, kafasını kulağıma eğdi, nefesi kulağıma değiyordu. "Peki ya o çok kıymetli nişanlına güveniyor musun? Daha önce boğazına bıçak dayayan oydu, ben değilim." Bir adım geri çekildim, beni manipüle etmesine izin vermeyecektim. "Artanis'e herkesten çok güveniyorum, hiç kimse bunu değiştiremez." Daenor güldü. "Asla akıllanmıyorsun. Güven insanı yaralar, kanatır ve acıtır. Güven bir insana bahşedebileceğin en büyük duygudur ama bunu yapmak aptallıktır. Özellikle bir kraliyet üyesine güvenmek, senin için bile fazla aptalca." Daenor kafasını iki yana salladı. "Uçuruma yürüyorsun ve seni düşmemen için tutacak kimse yok. İşler öyle bir noktaya gelir ki, seni tutacak ne Artanis olur, ne bu çevrende dört dönen soylular, ne de ailen." 

Lafı, bir askerin bize gelmesi ile kesildi. Asker bizi meydana götürmek için hazırlanan arabalara götürmek için emir almıştı, Artanis'in de bizi beklediğini söyledi. Daenor'u beklemeden sarayın hemen dışında bizi bekleyen arabalara ilerledim. Bu sefer üç araba vardı. Kral en baştaki arabada olmalıydı. Ben Artanis'e gülümseyip onun yanına ilerlerken, Lucalinda ve Messallie'yi gördüm. İkisi de aynı arabaya binecek gibi görünüyordu, kralın yanına Messallie'yi almamış olması kıkırdamama neden oldu. Messallie gözlerimin içine baktı, sonra kafasını eğdi ve önümde eğildi. Lucalinda ona uymadı, çenesini kaldırdı ama Artanis kendisine dönünce o da eğildi. İkisi de eski hallerine hiç benzemiyorlardı, Messallie siyah, düz bir elbise giymiş, siyah bir pelerin giymişti ve basit bir taç takmıştı, Lucalinda'nın hali daha fenaydı. Simsiyah saçları dalga dalga beline geliyordu, üzerinde hizmetçilerin giydiği tarzdan, uzun ve sade kadife bir elbise vardı, yasta görünüyordu. "Arabaya geçelim." dedi Daenor, annesi ve ablasını arabalarına götürürken. Artanis ile yerlerimize geçtiğimizde araba gürültüyle hareket etti.

Artanis'in yanına oturmuştum, araba hareket edince alnımı öptü. "Seni çok özledim." Gülümsedim ve çenesine bir öpücük bıraktım. "Bugünden sonra, her şey çok daha güzel olacak." dedim ona, artık en büyük engellerden kurtulmuştuk. Messallie ve Lucalinda bize zarar veremeyecekti, onların ucuz askerleri de öyle. Artanis gülümsediğinde parmaklarımı onunkilere doladım dışarıyı seyrettim. Bu idamdan sonra, düşmanlarımızın yenildiği tescillenecekti. Artanis ve ben mutlu olacaktık. "Kardeşlerine para yollamaya çalıştığını biliyorum." dedi Artanis, şaşkınlıkla ona döndüm. "Bugün askerlerime emir verdim, gizlice Aerr'e sızacaklar. Ailen iki ay yetecek yemeğe ve suya sahip olacak. Onlar için endişelenmene gerek kalmadı." Onu tutkuyla, sevgiyle öptüm. "Seni seviyorum." alnını benimkine dayandı, elleri belimdeydi. "Sana aşığım, Ranewen. Benim sevgilim, kraliçem ve her şeyim." Oraya varana kadar kaç kez ona teşekkür ettiğimi ya da onu öptüğümü bilmiyordum, bildiğim tek şey onu ne kadar çok sevdiğimdi. 

Araba durduğunda, Artanis inmeme yardım etti. Manzara beni ilk başta titretti. Cassius, elleri kelepçeli bizi bekliyordu. Önünde, kafasını koyması için bir boşluk olan tahta, yüzünde siyah maske olan bir cellat vardı. Kellesi alınacaktı. Halk bizim geldiğimizi görünce alkış tuttu, kral ve kraliçe onları selamladılar, Lucalinda ve Daenor sadece çevreyi izliyordu. Artanis elime bir kese tutuşturdu, kendisinde de bir tane vardı. Yanından geçtiğimiz insanların eline para tutuşturduğumuzda, bizim için dua etmeye ve bizi delicesine övmeye başladılar. Bizim için ayrılan bir balkon vardı, oraya çıktık. Artanis Messallie'nin yanına geçti, ben de onun yanına. Cassius dizlerinin üzerine çöktürüldü. Bir adam elinde olan kağıdı okumaya başladı. "Rennator'lu erkek vatandaş, Felix Auron, Prenses Ranewen Roxenna Leralonde'yi öldürmeye teşebbüs, zina, dolandırıcılık ile suçlanmış ve Asshalt'ın ve Rennator'un Yüce Kralı Altariél Minemara tarafından suçlu bulunup idama mahkum edilmiştir. Söylemek istediğin son bir sözün var mı?"

Cassius kafasını kaldırıp balkona baktı, bakışları Lucalinda'yı buldu. İkisi öyle uzun bir süre birbirlerine baktı ki, Cassius'un bir şey söylemeyeceğini sandım ama o, hala Lucalinda'ya bakarken konuşmaya başladı. "Hayatım boyunca yaşamak için öldürdüm, para için öldürdüm ama son deneyişimde, aşk için öldürmek istedim. Yaşamım bu dünyaya bir şey katmadı, ölümüm de öyle olacaktır. Fakat Yüce Kralım, sizden tek isteğim, hayatımda bir kez bile sarılamadığım oğluma iyi bakınız. Ona babalık yapamadım, ama siz ona ebeveynlik yapın, çünkü kızınız yapmayacaktır." Cassius kafasını eğdi, başka bir şey söylemeyecekti. Kalbimde bir sızı hissettim, bir acıma. Beni öldürmeye çalışan bu adam için bir acıma. Beni öldürmüş olsaydı hayatı nasıl olurdu diye merak ettim ama Lucalinda onu kullanmaya devam ederdi. 

Cellat, kafasını yatırmış olan Cassius'a indireceği darbe için hazırlandı, krala baktı. Kral'ın kararından dönmeyeceğini biliyordum, torununun babası olan bu adamı affetmezdi. Öyle de oldu, elini kaldırdığında, cellat kılıcını kaldırdı ve tek hamleyle Cassius Arno'nun kafasını gövdesinden ayırdı. 

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin