29

1K 102 38
                                    

Kalbim binlerce parçaya ayrıldı, binlerce minik bıçak tüm bedenime saplandı. Yere düşmek üzereydim. Helina'nın gidişine hazır değildim, bunu fark etmek bir anda dünyamı sarsmıştı. Oysa onu son gördüğümde ona tokat atmıştım çünkü haklı suçlamalarını duymaya dayanamamıştım. Ona iğrenç davranmıştım. Benden uzakta olsa bile bunca zaman hayatta olduğunu bilmek yetiyordu bana. Onun ve kardeşlerimin hayatta, güvende olduklarını bilmek yetiyordı, oysa şimdi Helina gitmişti. Lit ve iki erkek kardeşi onun kaybıyla darmadağın olmuş olmalıydılar. Rona, Helina'nın biricik arkadaşı, benim canım kardeşim kim bilir ne haldeydi. Helina'yı, arkadaşımı kaybetmiştim. O benim kız kardeşim gibiydi ve şimdi gitmişti, onu kurtaramamıştım.

"Majesteleri, iyi misiniz?" Trotha elini omzuma koyduğunda geri çekilip ondan kurtuldum. "İzninizle." dedim, adeta koşarak ondan uzaklaşırken. Odama varana kadar ellerimin titrediğini bilmiyordum. Kapıyı kapatıp adeta koşarak masamın yanına gittim. Artanis bana birkaç parşömen vermişti ve şu an buna minnettardım. Yazmak için uygun bir kalem bulup mürekkebe batırdım ve ellerim titreyerek mektubumu yazmaya başladım.

"Lit, 

Bugün Helina'nın ölümünü haber aldım.  Ne kadar üzgün olduğumu anlatabilecek bir kelime yok. Darmadağın olmuş haldeyim. Seni ve çocukları ilk fırsatta göreceğim, sana söz veriyorum. Nasıl veya ne zaman bilmiyorum, burada işler her gün daha zor bir hale geliyor ama yemin ederim ki, sizi düşünmediğim tek bir gün bile yok. Helina'nın oğlu Altar'ı kendi korumam altına alacağım, onu koruyacak ve sahipleneceğim, sana söz veriyorum. Onu güvende tutacağım. Benden haber bekleyin. Yakında görüşeceğiz.

Rae."

Kağıdı mühürledim ve elime aldım. Bunu bir askere veremezdim, çünkü verirsem mektubu önce ya krala, ya da Messallie'ye, belki de Lucalinda'ya götürürdü ki bu beni mahvederdi. Ailem ile görüşmem katiyen yasaktı ve bunu çiğnersem ağır cezaları vardı. Bana zarar veremezlerdi ama onları cezalandırabilirler, daha da kötüsü öldürmeye çalışabilirlerdi ve ben buna asla izin vermezdim. Artanis'e söylesem bana yardım ederdi ama annesinin yasına boğulmuştu ve şu an ondan bunu isteyemezdim, bu bencillik olurdu. Daenor'a sorabilirdim ama bana yardım edip etmeyeceğinden emin değildim. Yine de başka çarem yoktu.

Sabah kahvaltı zamanı gelene kadar odamdan çıkmadım. Kapım nazikçe tıklandığında askerlerime nedimelerimin gelmesini söyledim. Bir oda dolusu kadın, ve elbette Valerie Harvor, odama doluştu. "Beni yıkayın ve giydirin." Kadınlar üstümdeki geceliği çıkardı ve su doldurdukları küvete girdim. Buna hala alışamamıştım ve bana çok tuhaf geliyordu. Rennator'da yıkanmak için kardeşlerimi nehire götürürdüm ama hava soğukken bunu yapmazdık. Asshalt'ta ise durum daha kötüydü, bir nehir yoktu ve su her gün kotayla veriliyordu. Oysa tüm ülkeye yetecek kadar temiz su olduğunu hepimiz biliyorduk, buna rağmen herkese belirli litrelerde su veriliyordu. Bu suyu içmek için kullanıyorduk, yıkanmak bir lükstü, yemeklerinizi sudan geçirmek veya banyo yapmak ise imkansızdı. Oysa burada sıcak suyun içinde saatlerce kalabiliyordum ve kimse buna bir şey demiyordu.

"Valerie, giysilerimi hazırla." Valerie saçlarımı yıkamayı bırakıp giysi dolabıma yöneldi. "Özel bir yere mi gidecekseniz, majesteleri? Elbiselerinizi ona göre seçeyim." Ne aptalca bir yol izliyordu, tek derdinin nereye gideceğimi öğrenmek olduğuna emindim. "Yatağın üstüne birkaç elbise koy, ben seçerim." Omuzları düştü ama birkaç elbise seçip yatağımın üstüne koydu. Sudan çıktığımda bedenimi kuruladılar. Valerie'nin seçtiği elbiseler güzeldi, buz mavisi bir elbise seçtim. Valerie elbiseyi giymeme yardım ederken saçlarımı ördüler ve tacımı taktılar. "Git ve Prens Daenor'a, benimle bahçede buluşmasını rica ettiğimi söyle." dedim, adını bile bilmediğim nedimelerimden birine. Rica ediyordum, çünkü bana prenslerden bir şey isteyemeyeceğimi, yalnızca rica edebileceğimi söylemişlerdi. 

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin