15

1.4K 140 64
                                    

"Dileğinizden pişmanlık duyuyor musunuz?" Soruyu soranın adının Varath Haeldor olduğunu yemek bittikten sonra öğrenmiştim. Yaşlı adamın sorusu ile çatal bıçak sesleri kesildi ve tüm bakışlar bana, sadece bana döndü. Panik yapmamalı, hiçbir sorudan kaçmamalıydım. Utanmış tavırla gülümsedim ve yanaklarımın kızarabilmesi için Lit'in beni zamansız öpüşünü aklıma getirdim. Bu anı suçluluk ile dolmamı sağlasa da gerçekten utanmış görünmemi başardı. "Rennator'a geldiğimden beri, her genç kız gibi prensimiz ile evlenmeyi düşledim. Yüce prensimiz bir bahar günü kralımız ile Aerr Kasabası'na geldiğinde ona deliler gibi aşık olmuştum bile." Artanis'in dudakları kıvrıldı ama gerçek bir gülüş değildi bu. Bu, yalanlarla dolu rahatsız edici bir andı ikimizin için de. Yine de masanın üstündeki ilimi tuttu ve yalanlara o devam etti. "Prensesi arenada gördüğümde korktuğumu itiraf etmeliyim, ancak dövüş bittiğinde hayatımda hiç bu kadar etkilenmediğimi anlamıştım."

Son cümlesi ile bakışlarım Dessiara'ya kaydı. Yumruk yaptığı elinin titrediğini hissettim, Priscilla elini omzuna koydu ama hemen geri çekti. Artanis bu cümleyi isteyerek mi söylemişti, yoksa boş boğazlık mı etmişti, emin değildim. Yine de sözlerini geri almadı ve bunun ne kadar kaba olduğunu fark etmek, bir anlık bile olsa Dessiara için sempati, aynı zamanda üzüntü duymama neden oldu. Altı yaşından beri nişanlı olduğu prens, ağabeyini öldüren kızdan ne kadar etkilendiğini anlatıyordu. Bunun onu ne kadar üzdüğünden haberi var mıydı acaba?

Yemeğin kalanında sorulan sorular sıkıcı ve öylesine sorulmuş sorulardı. Prensimiz ile kaç çocuk istiyorduk? Düğün bu yıl sonuna kadar olacak mıydı? Priscilla'nın bana kocaman gülümseyerek sorduğu soru, canımı en acıtanıydı: Kardeşlerim de davet edilecek miydi? Artanis soruyu yanıtsız bıraktı ama elbette cevap belliydi, hayır. Onları görmem kati şekilde yasaktı. Kardeşlerimi muhtemelen tüm ülke öğrenmişti. Prens ile evlenmeyi dileyen on dokuz yaşındaki asi Rennator'luyu araştırmak tüm soyluların hoşuna gitmiş gibi görünüyordu.

Artanis nihayet yemeğin bittiğini ilan ettiğinde, elimden tutarak nazikçe beni kaldırdı. Soylular diz çöktüğünde, Artanis ile uzaklaşmaya başladık. Nihayet bittiğinde derin bir nefes aldım, bu insanlarla zaman geçirmek saatlerce koşmak kadar yorucuydu. Yeteri kadar uzaklaşınca ellerimiz birbirinden ayrıldı. "Yarın Leydi Priscilla ile at gezisi yaparız, fazla uzun süreceğini sanmam." Ata binmeye bayılırdım. Babamın, açlıktan ölme raddesine gelene kadar beslediği Noctis adındaki atını, ondan çok ben sürerdim. Noctis'i, bir çuval yemek için at yarışları yapan bir adama sattığımızda, para karşılığı insanları öldüren biri olmama rağmen, saatlerce ağlamıştım. "Ben de gelmek zorunda mıyım?" Ata tekrar binmek için ne kadar heyecanlıysam, Priscilla'nın da içinde olacağı bir gezi için o kadar keyifsizdim. Artanis dudaklarını büzdüğünde güldüm. "Ne yazık ki evet. Babam bizi tüm ülkeye mükemmel bir çift olarak tanıtmaya meraklı. Sen yanımda olmazsan Priscilla beni elde edeceğini düşündüğü sözlerle beni rahatsız edecektir."

Kafamı yana eğdim ve gülümsedim. "Demek ki Asshalt'ın veliaht prensi genç kadınların çevresinde dört döndüğünün farkında." Aynı benim yaptığım gibi gülümsedi. "Priscilla benden bir yaş küçük, ama yedi yaşına girdiği günden beri neredeyse her gündür etrafımda. Annem onunla nişanlanmamı istemişti ama Elldar'lar Flear Hanesinden daha az zengindi. Şimdi, rakip gördüğü Dessiara'dan kurtulmuşken kaybettiği kraliçe olma şansını tekrar kazanmak istiyor." Bana bir adım attı. Çok yakındık. "Bunun olmasına izin vermemeliyiz, değil mi?" Dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. "İstediğin de bu değil miydi? Bu evliliğin gerçek olmaması?"  Artanis'in gözleri fal taşı gibi açıldı. "Sen... nereden biliyorsun?" Bir adım geri çekildim ve gülümseyerek eğildim. "İyi geceler, prens Artanis."

Kapıyı onun yüzüne kapatıp odama girdim. Artık konuşmayı duyduğumu biliyordu, sözlerimi geri alamazdım ve almayacaktım da. Elbisemi üzerimden çıkarıp odanın bir ucuna fırlattım ve kendimi yatağıma bıraktım. Yarının bana ne getireceği belli değildi, daima hazır olmalıydım. Gözlerimi kapattığımda, aklıma Daenor'un beni kalabalıktan sıyırışı, kütüphanede kaçmama yardım etmek için hazır olduğu sözler geliyordu. Kaçamazdım, bunu o da biliyordu. Dilekler geri alınamazdım. Eğer kaçarsam ve aileme dönersem, bizi bulurlardı. Beni, kardeşlerimi, muhtemelen Lit ve kardeşlerini de vururlardı. Daenor saraya dönmeye zorlanırdı, belki babası onu cezalandırırdı. Bu asla olmayacaktı. Kardeşlerimi, hatta Daenor'u bile riske atamazdım. Kimse benim yüzümden ölmeyeckti.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin