22

1.1K 113 55
                                    

Elimi ağzıma bastırdım. Karşımdaki kadın Helina'ya benzemiyordu. Kahverengi gözleri cansız bakıyordu, göz altlarında koyu morluklar vardı. Siyah saçlarının çoğu dökülmüştü ve ayakta durabilmek için bir askerden destek alıyordu. "Çocuk bir erkek olursa onu kralımızın ismi ile onurlandırmak istiyorum." dedi Trotha. Artanis bunun harika olduğunu söylüyordu ama onu duyamıyordum. Helina'ya koşmak, ona sarılmak ve her şeyin güzel olacağını söylemek istiyordum ama olduğum yere çivilenmiştim. Çocuk kız olursa öldürülecek veya krala sunulacaktı. Bölge lordlarının gayrimeşru evlatları sadece erkekse kabul edilirdi. Helina'nın piçi bir erkek olmazsa, bebek de Helina da çok yaşamayacaktı.

"Prenses Aerr Kasabası'nın yeni sembolü oldu." dedi Trotha. "Nesillerimizin prensesten devam edecek olması heyecan verici." Sokaklarda bana ezilmesi gereken bir fareymiş gibi bakan adamın şimdi benim altımda yer alması tüylerimi ürpertti ama bundan büyük keyif aldım. "Bizi balo salonuna götür." dedi Lucalinda, sıkılmış bir şekilde. "Bu iğrenç kasabaya Rennator'lu bir kızı övmenizi duymaya gelmedim." Trotha utanmış gibi göründü ama önümüzde yürüyerek bizi balo salonuna götürdü. Helina Trotha'nın koluna girdi. Adamın omzuna zar zor geliyordu ve onun kızı gibi görünüyordu. Gael bizimle gelmedi, onu Tahıl Günü'nde gördüğümden bu yana çok yaşlanmış gibi görünüyordu ve bir parçam ona acıdı. O da diğer kadınlar gibi kendisine biçilen rolü oynamıştı ve kaybetmişti.

Balo salonu denilen yer rezaletti. Küçücük bir oda, köşede birkaç eski enstrüman ve korkunç elbiseler giyen kadınlar. Aerr ülkenin en fakir yeriydi ve bu oda, bu gerçeğin biçim almış haliydi. Dorrell'deki parti ve buradaki arasındaki farklar öyle çoktu ki, Lucalinda burnunu kırıştırdı ve yanındaki adamın kulağına bir şeyler fısıldadı. Adam bir kahkaha attı ve ikisi yanımızdan uzaklaştılar. Daenor Dessiara'dan kaçar adım uzaklaştı ve kızıl saçlı, iri göğüslü bir kadının yanına gitti. "Mys Elldar." dedi Dessiara, kadını bana tanıtırcasına, "Prensin aşıklarından biri." Kadın kollarını Daenor'a doladı. "Bu aptalca." dedi Dessiara, sinirden ağlayacak gibiydi. "Sadece benim değil, ailemin de gururunu hiçe sayıyor." Dessiara Artanis'e bakıyordu. Mys Elldar Daenor'un koluna girdi ve ona gülerek bir şeyler anlattı. Daenor ile gözlerimiz buluştuğunda bakışlarımı ondan kaçırdım. "Benden ne yapmamı bekliyorsun? Daenor'un sadık bir eş olmaması benim suçum değil."

"Evet değil," diye onayladı Dessiara. "Ama ailem bundan hiç memnun değil. Bu evliliğe ikimiz de razı değildik ama prensin metreslerinin gün geçtikçe artmasına katlanamıyorum." Kimse bir şey söylemedi ama doğru söylediğini biliyordum. Helina uzak bir köşede bir grup kadınla bir şeyler içiyordu ve bu onunla konuşabileceğim tek an olabilirdi. "Onunla konuşmalıyım." diye fısıldadım Artanis'e. "O ailemden biri." Artanis bakışlarımı takip edip Helina'yı buldu. "O mu? Tamam o halde, fazla oyalanma. Birazdan çıkacağız." Kafamı salladım ve Helina'ya ilerledim. Geldiğimi görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. O ve hiç tanımadığım bir grup eğildi. "Bizi yalnız bırakın." dedim kadınlara. Birkaç fısıltı yükseldi ve hepsi uzaklaştı. Hepsi emirlerime uymak zorundaydı.

"Burada ne yapıyorsun?" diye sordum, ellerini tutarak. "Ah, Helina. Sana böyle olabileceğini söylemiştim." Helina'nın elleri titriyordu. "Zorundaydım," diye fısıldadı. "Sen gittikten sonra paraya daha çok ihtiyacımız oldu." Ona sarılmak istedim ama yapamadım. Bir şeyler değişmişti. Biz değişmiştik. "İçimdeki şey bir canavar ve beni öldürecek." dedi titreyerek. "Şifacılar doğumdan sağ çıkamayacağımı söyledi ama Trotha bebeği alın, kadın ölsün dedi. Ölmek istemiyorum." O an onun gözlerindeki çocuğu gördüm. On yedi yaşındaki kızı gördüm. Saçlarını ördüğüm Helina'yı gördüm. 

Helina gözlerini sildi, sonra da Artanis'e baktı. "Çok güzel bir prenses olmuşsun." dedi ama sözlerindeki kinayeyi kemiklerimde hissettim. Elleriyle pahalı elbise kumaşıma dokundu. "Bizi bunun için mi terk ettin?" Ona söyleyemezdim. Etrafımız böyle kalabalıkken ona söyleyemezdim. "Zorundaydım." diyebildim. Acıyla gülümsedi. "Bize ne olduğunu hiç düşündün mü? Rona iki hafta boyunca yemek yemedi, onu kendi ellerimle besledim. Lit her gün on sekiz saat çalışmak zorunda kaldı. Ben de kendimi Trotha'ya sattım, birkaç ekmek ve üç kap su için. Sen sarayda tereyağı ve ekmek yerken Thoni'nin patronu açlıktan öldü ve kardeşin işsiz kaldı. Thoni Tahıl Günü hayatta kalabilsin diye Lit yirmi saat çalıştı."

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin