24

1K 116 19
                                    

Artanis çekilme emri verdiğinde Daenor hala bileğimi sıkı sıkı tutuyordu. Kalabalık dağılırken Daenor askerlerin ilgisini bize vermemiş olmasından faydalanıp beni bahçenin köşesine, neredeyse görünmez bir yermiş gibi görünen karanlık bir köşeye çekti. Biri yanımıza gelmediği sürece bizi görmezdi. "Senin yaptığını biliyorum." dedi, rahatsız edici bir sakinlikle. "Seni Dessiara'yı balkondan iterken gördüm. Aklından ne geçiyordu? Biri öğrenirse ne olacağını tahmin edebiliyor musun?" İnkar etmeyecektim. Daenor ne olduğunu gördüyse, muhtemelen başka görenler de olmuştu. İşim bitmişti.

"Artanis'i öldürecekti." dedim kendimi savunarak. "Beni kiralayan oydu. O değilse bile emri verenlerden biri oydu." Daenor şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Seni kiralamak mı?" Artık hikayemi ortaya dökme zamanı gelmişti. "Ben bir suikastçiyim, bunu biliyorsun. Bana Artanis'i öldürmezsem ailemi öldüreceklerini yazan bir kağıt geldi. Ailemi korumak zorundaydım. Bu yüzden arenayı seçtim, Artanis ile evlenebilmek için. Onu öldürecektim ama... yapamadım. Defalarca fırsatım oldu ama yapamadım. Dessiara bir adamla Artanis'i öldürmek hakkında konuşuyordu. Artanis'i korumak için yaptım. Onu öldüreceklerdi ve buna izin veremezdim. Ben... yapamam. Onu öldüremem."

Daenor sıkıntıyla gözlerini kapattı. "Onu korumak için yapmanının bir değeri yok, öğrenirse seni çok ağır cezalandırır. İdam bile edilebilirsin. Onun adaleti ve tanrıları senin aşkından önce gelir." Ellerim buz kesmişti. "O halde git ve söyle ona. Sen gördüysen başkaları da görmüştür. Her halükarda idam edileceğim, en azından gerçeği bilirse seni suçlamayı bırakır." Daenor yakınıma geldi ve alnını alnıma yasladı. Vücudum buz kesti ama geri çekimedim. Çekilemedim. "Ceza almana göz yumar mıyım sandın?" Ne demekti bu? "Kimse bilmeyecek. Bilenler de sırları ile mezara girdiler zaten." Geri çekildi ve ellerini omuzlarıma koydu. "Kimseye güvenme. Kimseye söyleme. İtiraf etme. Seni bundan kurtaracağım." Çevreyi kolaçan ettikten sonra hızlı adımlarla uzaklaştı.

Beni Dessiara'yı iterken görenleri öldürmüştü.

Bahçeye çıktığımda bir asker dibimde bitti. "Her yerde sizi arıyordum." Bir şey söylemedim. Beni içeri soktu ama odama gitmiyorduk. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum ama asker cevap verme zahmetine bile girmedi. Onu, üstündeki zırha rağmen iki hamlede yere serip gözlerini oyabileceğimin farkında mıydı acaba? Henüz sekiz yıldızlı bilekliğimi almamıştım ama ben Yargı Arenası'ndan kurtulmuştum. Buna bile saygı göstermiyorlardı.

Artanis'in odası Trotha'nın evinin en üst katındaydı. Asker odanın kapısında beni bıraktı ve hızla uzaklaştı. Kapıyı tıkladım ama içimde büyük bir korku vardı. Artanis kapıyı açtı ve girmem için kenara çekildi. "Beni görmek istemişsiniz." dedim duygusuz bir sesle. Elinde tuttuğu kağıtları okurken kulaklarına gelen saçları gözlerinin önüne düşmüştü. "Dün sana öyle davranmamalıydım." dedi, kafasını bile kaldırmadan. "Sorun değil. Sonuçta eski nişanlınız gizemli bir şekilde öldü." Artanis kafasını kaldırdı ve gözlerime apaçık bir şeyi göremiyormuşum gibi baktı. "Bunun nişanımızla alakası yok. Lord Cosrald savaş ilan etmek üzere. Babam adamı sakinleştirmek için Cosrald'ın yeğenlerinden biri ile Daenor'u birkaç gün içinde evlendirmeyi bile düşündü. Hatta..."

"Seninle evlendirmeyi, değil mi?" Artanis bakışlarını kaçırdı. "Yine de ilk eşim sen olacaksın. Bunu istemiyorum Ranewen ama eğer babam emri verirse... Karşı duramam. O ne derse yapmak zorundayım. Sen de zorundasın. Hepimiz onun köleleriyiz." Sinirden kıpkırmızı kesildim. "Bunu kabul edeceğimi mi sanıyorsun? Ben asla bir erkeğin ikinci eşi olmayacağım, Artanis. O erkek sen olsan bile." Artanis kağıtları masaya bıraktı ve yanıma gelip buz gibi olan ellerimi tuttu. "Yine de benimle evli olacaksın. Veliaht prensle. Tam da istediğin gibi." O an, onunla nişanlandığımdan beri ilk kez içimden geçenleri korkusuzca söyledim. "Veliahtlığın batsın." Ellerimi ellerinden kurtardım ve odadan çıkarken kapıyı öyle hızlı kapattım ki, zaman ayaklarımın altında titredi. Ağlamayacaktım. Beni ağlarken görmek isteyen bir dünya insana bu zevki vermeyecektim.

Odamın yolunu tutmaya hazırlanırken, dışarıdan müthiş bir çığlık ve yuhalama sesleri gelmeye başladı. Ayaklarım bahçeye yönelirken, gördüğüm manzara korkunçtu. Orta yaşlarda bir adam, kendisini tutan askerlere direnmiyordu. Derme çatma bir ağaca ip geçiriyorlardı. "Suçunu söyle." dedi asker. Adam bir tabureye çıktı ve ip başına geçirilirken Artanis koşarak bahçeye çıkmıştı. Gözleri beni buldu ama ben kafamı çevirdim. Şu an en son istediğim şey onun varlığıydı. "Juan Vionesser, suçunu söyle." dedi asker. Adam kafasını kaldırıp kalabalığa baktı. "Leydi Dessiara'nın kahyasıydım. Bizim bir ilişkimiz vardı... O hamileydi. Bebeğimi doğurmayacağını söyledi. Bir piç istemediğini. Ben de sinirlenip onu aşağı ittim. Ölmesini istemedim... Sadece bebeğimi istedim."

Kalabalık yuhalamaya, çılgınlar gibi bağırmaya başlarken, gözlerim Daenor'u buldu. Birkaç kişi önümdeydi. Bunu onun yaptırdığını biliyordum. Beni korumak için yapmıştı. Askerler Artanis'e emrini sordular. "İdamını onaylıyorum." dedi Artanis. Juan Vionesser birkaç dakika nefes için çırpındı ama çabası kısa sürdü ve hayatını kaybetti. Artanis cesedin indirilmemesini emretti. "Herkes Aerr'i boşaltıp evlerine dönsün," diye emir verdi. "Ben ve ailem de başkente dönüyoruz."

Akşam, Dessiara'nın anısına bir yemek yenecekti. Hizmetçiler bana siyah, dantelli bir yas elbisesi getirdiler ama bunu giymeyecektim. Elbiseyi geri çevirdim. Odamda bir köşede oturup, Artanis'in emrine karşı çıkmama ne tepki vereceğini düşünüyordum ama o hiçbir şey yapmadı. "Yüce Majesteleri ne dilerseniz giyebileceğinizi söyledi." Artanis Lord Costrald'ın yeğenlerinden biriyle evlenmeyecekti. Onun, ben varken başka bir kadını eş almasına izin vermezdim. Asshalt kadınları buna sessiz kalıyor olabilirdi ama ben bir Asshalt kadını değildim.

Lucalinda'nın benim için seçtiği en eşsiz giysiyi giydim. Kabarık, lacivert, sıkı korseli elbiseyi giydim ve saçlarımı serbest bıraktım. Yasta olmam gerektiği için takı takmadım ve siyah bir pelerin giydim. Gerçek bir kraliçe gibiydim. Kapıdan çıktım ve sefil yemek odasına yanımdaki askerle büyük bir sessizlik içinde yürüdüm. Herkes oradaydı. Artanis kafasında altın tacı ile en başta oturuyordu. Lucalinda'nın üzerinde basit, binici kıyafetleri vardı. Daenor kalın bir kürk giyiyordu ve beni görünce kahkaha attı. "Gördüğüm en güzel yas elbisesi." "Biraz değişiklik istedim." dedim. Artanis bana bakınca onun için eğildim. Ayağa kalktı ve yanındaki sandalyeyi benim için çekti ama ben, onu es geçip Daenor'un yanındaki boş sandalyeye oturdum. Artanis tek kelime etmedi, sadece gözlerime baktı. Lucalinda keyifsiz bir kahkaha attı. "Çifte kumrular küsmüş anlaşılan."

Artanis yemeğine dokunmadı bile ama Daenor büyük bir iştahla hindisini yiyordu. "Bugün ikiniz dönüyorsunuz. Biz de yarın geleceğiz." Lucalinda sadece benim duyabileceğim bir sesle "Biz gidince yatak odanızdan çıkmayacağınıza eminim." Ama Artanis duymuştu. "Tek kelime daha! Tek kelime daha edersen o dilini kendi ellerimle koparırım." Lucalinda ürkmedi bile. Bu kadının cadı olduğundan artık emindim. Hiçbir insanı tepki vermiyordu ve bakışları bile kalbinizde ilginç bir ağrı yaratıyordu. Belki de Artanis onu karşısına alarak hata ediyordu.

Yemeğin kalanında kimse konuşmadı ama Daenor birkaç kez belli etmeden bana baktı. Beni korumak için yaptığı şeye teşekkür etmeliydim. O olmasaydı Juan yerine sallanan ben olacaktım. O ve Lucalinda gittikten sonra Artanis ile yalnız kalmak istemiyordum. Hindimi yemeğe devam ederken tadının güzelliği beni neredeyse kör etmişti. Uzun zamandır böyle yemekler yiyordum ama bir türlü alışamamıştım. Kardeşlerimin de bunlardan yiyebilmesini çok isterdim.

Şarabımdan bir yudum aldığımda bir asker alelacele odaya daldı. Artanis'ten özür diledi ama acil bir durum olduğunu söyledi. "Kral'dan mektup geldi, majesteleri." dedi adam nefes nefese. "Kraliçe Cassana çok hastaymış. Derhal saraya dönmeniz emredildi."

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin