37

870 87 19
                                    

Ne yapacağımı bilemiyordum, tek bildiğim içimde kabaran öfkeydi ve dışarı çıkmak için yalvarıyordu. Kiminle konuşabileceğimi bilmiyordum, kendi başıma ne yapabilirdim, onu da bilmiyordum. Lucalinda'nın karşısına tek başına dikilemezdim, o şimdi her şeyini kaybetmişken bile. Konumumu daha yeni elde etmiştim ve en ufak bir hatamda her şeyi kaybederdim. Büyük bir çöküş yaşayabilirdim, daha da kötüsü Artanis'de benimle birlikte düşerdi. Artanis ile konuşmalıydım, onun bana inanacağını biliyordum. Ona bütün bu olanları bir an önce anlatmam gerekiyordu. Onun yardımıyla Lucalinda'yı alaşağı eder, zaferimi garantilerdim, onun da tahttaki yerini sağlama alırdık. Lucalinda veya başkası artık yoluma çıkamayacaktı. Hepsinden kurtulacaktım. 

Bahçeden hızla çıktım ve kendimi hızla odama attım. Lucalinda kimliğini açıkladığına göre, kendine fazlasıyla güveniyordu, kimsenin onu yenemeyeceğini düşünüyordu. Niyeti açıkça belliydi ve korkmuyordu, çünkü kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Bu da onu daha saldırgan kılacaktı. Ondan kurtulmanın en etkili yanı, onu uzaklara göndermekti ama bunu tek başıma yapamazdım, böyle bir emri yalnızca Kral veya Artanis verebilirdi. Artanis ile derhal konuşmam gerekiyordu ama onun ve Daenor'un dönmesini beklemem gerekiyordu. Bu süre içinde Lucalinda'nın güçlenmesine izin veriyordum ve bu beni daha stresli kılıyordu. 

Bu saraydan nefret ediyordum. Keşke sadece Artanis'i alıp onunla uzaklara gidebilseydim. Onu güvende tutmak için sürekli dikkatli olmak zorunda olmayacağım bir hayatımız olsaydı. Fakat yakında evlenecektik ve birbirimizi kollayacaktık. Ben kraliçe olduğumda, kimseden korkmam zorunda kalmayacaktım. Kapım çalındığında korkuyla gerildim ama gelenin, elinde gördüğüm en güzel elbiseyi tutan bir nedime olduğunu anlayınca rahatladım. Düğün yarın olacaktı ve nedimeler elbisemi hazırlamışlardı. Elimi elbisenin kumaşında gezdirdim. Elbise altın sarısıydı, yaka kısmı gösterişli ve açıktı. Karmaşık iplerle bağlanan bir korsesi ve kabarık etekleri vardı. Nedimelerden biri elinde tuttuğu bir kutuyu açtı ve bana gösterdi. Kutuda, zinciri altından olan bir elmas kolye vardı. Onun yanında da iki tane, muhtemelen parasıyla tüm Aerr'e bir aylık yemek sağlayabilecek küpe vardı. Hepsi o kadar güzellerdi ki, kendimi onları giyeceğim anı düşünmekten alıkoyamadım.

"Akşam için hazırlanmalısınız." dedi bir nedimem. Kafamı salladım ve kendimi onların şefkatli ve deneyimli ellerine bıraktım. Kadınlar beni temizledikten sonra üstüme kadife, bordo bir elbise geçirdiler. Saçlarımı fırçaladıktan sonra karmaşık örgülere başladılar. Parmakları öyle hızlı hareket ediyordu ki, bunu daha önce binlerce kez yapmışlar gibiydi. Örgüleri birleştirip ensemde topuz yaptıklarında, aynadaki yansımama hayran kalmıştım. Boynuma inci bir kolye taktılar ve kafama da tacımı taktılar. Aynadaki yansımam hoşuma gittiğinde ayağa kalktım ve Artanis'in gelmesini bekledim. 

Odamda dönüp dururken kapım çalınmadan açıldı ve hızla kendimi savunmaya geçtim ama gelen Artanis'ti. Gerginliğimi görünce kaşlarını çattı ama kollarımı hızla onun boynuna doladım, onun elleri de belimdeki yerini buldu. "Gergin gibisin, bir sorun mu var?" Onun kollarındayken rahatlamıştım. "Seni özledim." dedim neşeyle. Bunun üzerine gülümsedi, elleri sırtıma kaydı ve beni öptü. Aramızdaki uyum etrafımızı sardı, dünyada sanki sadece ikimiz varmış gibiydi. Öpücüğü tutkulu ve aşk doluydu. Geri çekilen o oldu, nefes nefese kalmıştı. "Yemeğe gitmeliyiz." dedi, elini yanağıma koyarken. Parmağı yanağımdan boynuma, oradan da enseme kaydı ve her bir hücremi uyardı. Orada donakalmış gibiydim. Parmağı aynı şekilde sırtımda dolaştığında, bütün bedenim korkunç bir hisle dolmuştu: tutku. Artanis parmağını çektiğinde, ne kadardır nefesimi tuttuğumu bilmiyordum. "O halde gidelim." dedim ama sesim çatallı çıkmıştı. Devam etmediği için mutluydum, çünkü daha önce böyle bir his yaşamamıştım. 

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin