8 Mart Özel Bölüm: Prenses ve Düello

167 13 0
                                    

Ellerimdeki kısa kılıcı tutarken iç geçirmemek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Kabzası ustalıkla şekillendirilmiş, ince bir el için tasarlanan kısa bir kılıç. Halk arasında kadın kılıcı olarak bilinen, hızlı hareket eden askerlerin kullandığı türden bir kılıç. Elime bunlardan birini almayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki, üstünden bir ömür geçmiş gibiydi. "Bu sadece tek seferlik bir izin, bunu biliyorsun." dedi Artanis, benim parmağımı kılıcın üzerinde gezdirdiğimi görünce. "Tekrarlanacağını kesinlikle sanmıyorum."

Elbette biliyordum. Ertesi sabah Cassius Arno vatana ihanet suçuyla idam edilecekti, Kral artık iyiden iyiye Artanis'in ağzının içine bakıyor, Artanis ne kadar öyle olmadığını söylese de Lucalinda ile birlikte Daenor'da gözden düşmüştü. Bu fırsattan faydalanan Artanis, Krala bir seferlik ikimizin kılıç talimi yapmak istediğimizi belirterek iznini almıştı, ancak Artanis'in dördüncü kez hatırlattığı gibi bu tek seferlik bir lütuftu.

Kendimi çok farklı hissediyordum, göğsümde zafer duygusu vardı. O sekiz askeri şimdi öldürmüş gibiydim, bu kılıcı elimde tutmam onların kayıpları ile olmuş gibi bir zafer hissi. Kendime itiraf etmekten kaçınıyordum ancak acı gerçeği içten içe biliyordum: ben buydum. Kılıcı elime aldığım andan beri düşündüğüm tek şey buydu. Geçmişi, Asshalt'a Lit ve kardeşlerim ile ayak bastığım an arkamda bırakmaya karar vermiştim. Aradan geçen üç yıl boyunca Larine Valor hiç var olmamış gibi yapmıştım. Hiç insan kanı akıtmamış gibi. Hiç can karşılığı para almamışım gibi. Oysa ben, elimde kılıcım varken her zaman özgür hissetmiştim. Kılıcım varken her zaman seçim şansım vardı. Kadın ve çocukları öldürmezdim, bu seçim bana aitti çünkü.

Oysa Larine gidince ne olmuştu? Kılıcımı sonsuza dek bıraktığımı sanmıştım ve beni birini öldürmeye zorlamışlardı. Sonradan aşık olacağım adamı öldürmeye.

Belki de hayatımın sonuna kadar Larine olarak kalmalıydım. Her şey farklı olurdu. Ben farklı olurdum.

"Hazırsan başlayabiliriz." Artanis'in tok sesi beni gerçekliğe döndü. Kendisine uzun bir kılıç seçmiş, beni bekliyordu. "Siz isterseniz, majesteleri." dedim alayla. Artanis sırıtarak kırmızı pelerinini çıkarak arkasında bekleyen askerine uzattı. Askerlerin burada olmaları yeni bir şeydi, onlar Artanis'in korumaları değil de kralın askerleriydi.

Kral veliahtını benden korumak istiyordu. Yakında oğlunun eşi olacak olan Rennator'lu bu isyankardan.

Elimdeki kılıcı sıkı sıkı tuttum ama ben daha hamle yapamadan Artanis arkasını döndü, gördüğü şey her neyse oflaması bir oldu. "Senin burada ne işin var?" Kafamı yana eğerek kimin geldiğini gördüm. Saten, gri bir gömlek ve siyah pantolonu ile Artanis'in giydiği asker üniforması ile taban tabana zıt olan Daenor.

"Canım sıkıldı. Yargılamalar, infazlar ve toplantılar. Bunlar bana göre değil kardeşim." Artanis için selam verdikten sonra beni gördü, elimdeki kılıca baktıktan sonra abartılı bir reverans yaptı. "Yoksa bugün kıçının Prenses tarafından tekmelenecek olduğunu bilmediğimi mi sandın? Yemin ederim kardeşim, bunu izlemek için tüm paramı verebilirim." Artanis'in omuzlarının gerildiğini fark ettim, Daenor her zaman onun damarına basmayı ustalıkla başarıyordu. Elimi Artanis'in omzuna koydum. "Belki de Prens Daenor bizi izleyerek birkaç dövüş dersi alabilir, duyduğuma göre buna ihtiyacı varmış." Krallıktaki herkes Daenor'un dövüşte berbat olduğunu bilirdi.

Daenor sadece sırıttı, talim alanının karşısındaki banka ilerledi ve genişçe oturdu. "Seni sinirlendirmesine izin verme. Sataşacak yer arıyor." diye fısıldadım Artanis'e. Ayak parmaklarımdan güç alarak uzandım ve yanağına öpücük kondurdum. Artanis arkasına döndüğünde dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beni hiç olmadığı kadar sertçe öptü, öyle ki geri çekildiğimizde nefes nefese kalmıştım. Sonra geri çekildi ve kılıcıyla saldırı pozisyonunu aldı. Ben de ondan uzaklaşırken pozisyonumu ayarladım.

İlk saldıran Artanis'ti. Hamlesini kolayca savuşturdum, ikinci hamlesinde kenara kaçtım. Artanis kılıcının büyüklüğünü kullanıyordu ama ben ondan çok daha hızlıydım. Bu sefer ilk ben saldırdım, sol kolu açıktaydı ve tam oradan bir darbe gönderdim, elbette ikimiz de tüm vücudumuzu kaplayan hafif zırhları kıyafetlerimizin altına giymiştik. "İlk turu ben kazandım." dedim zaferle. Artanis artık sırıtmıyordu.

İkinci kez yine o saldırdı. Bu sefer öyle sert saldırdı ki az kalsın kılıcım elimden düşüyordu. Tekrar saldırıya geçtiğinde hemen karşıladım, alnında ter damlaları birikmişti. Kılıçlarımız çarpıştığında uyguladığı güç yüzünden dizlerimin üstüne çöktüm ama onu geri itmeyi başardım, ama ben doğrulduğum anda savurduğu tekmeyle geriye düştüm.

Zırh giymemiş olsaydım muhtemelen kaburgalarımı kırmış olacaktım. Artanis koşarak yanıma geldi. "Hayatım, iyi misin? İsteyerek yapmadı..." Bir şey söylemesine izin vermeden, üniformamın kemerindeki bıçağı çektim, boştaki elimle bacağına vurarak yere düşmesini sağladım. O daha neler olup bittiğini anlamadan ayaklarımla ellerini yere sabitledim ve bıçağımı boynuna doğrulttum. "Sanırım ben kazandım." Bıçağı yere fırlattım, yüzüne düşen siyah kıvırcık saçlarını kenara ittim ve onu tutkuyla öptüm. O ellerini belime sarmıştı.

Alkışlama sesiyle öpüşmemiz kesildi. Elimi uzatarak ayağa kalkmasına yardım ettim, o da kolunu belime doladı. "Ben daha ayağa kalkamadan önce yerdeydin, sonra bir baktım veliahtın boğazına bıçak dayamışsın. Sanırım son birkaç yıldır gördüğüm en etkileyici şeylerdendi." dedi Daenor, yüzünde gerçekten etkilenmiş bir tavır vardı. "Aslında, buraya sizi izlemeye gelmemiştim." Eliyle bankta duran kitaplarını gösterdi. "Okumak istiyordum ve talimin biraz daha uzun süreceğini sanmıştım." Artanis bu sefer onun laflarına sinirlenmedi. "Bir şeyler öğrenebildin mi bari? Bir Prens olarak senin de kılıç tutmayı gerek, bunu biliyorsun?"

"Neden? Kendimi neden korumam gereksin? Veya saldırmam?" Bu konuşmayı ilk kez yapmadıkları fazlasıyla belliydi. "Çünkü bir kraliyet üyesi daima saldırıya da korunmaya hazır olmalıdır. Biz bunun için eğitildik." Daenor cıkladı. "Sen bir kralın savaşçı olması gerektiğine inanıyorsun, bense bir bilge. Babamız ülkeyi savaşçı olarak yönetiyor çünkü onun seçtiği yol bu. Atalarımızın da öyle. Peki bu bizi nereye getirdi? Rennator'la olan sonsuz bir savaşa." Bunları söylerken ağabeyine ciddiyetle bakıyordu.

"Sen bir kral olmaktan ne anlarsın?" dedi Artanis. Sesi sinirli değildi, ancak otoriterdi. İki kardeş arasındaki fark buydu, Daenor her zaman annesiyle ve ablasıyla tarafken Artanis için her zaman sadece babası önemliydi. Daenor umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Haklısın, zaten kral olmaktan anlamama da gerek yok. Şükürler olsun ki kralımız sen olacaksın ve beni asla anlayamayacağım tonla sorunla baş başa bırakmayacaksın." Sessizlik oluşunca Daenor bana döndü, boştaki elimi alıp zarif bir öpücük kondurdu. "İyi günler dilerim, Prenses." Ona başımla selam verdim, o da bizim karşımızdaki banka geri döndü ve kitaplardan birini alarak okumaya başladı.

"Her neyse." dedi Artanis, bana döndü ve arkamızdaki askerlere gitmelerini işaret etti. "Uzun zamandır kimse talimler sırasında canıma okumamıştı, hepsi babamdan ölesiyle korkuyor." Benimse korkmadığımı biliyordu. "Konsey toplantısı bir saate başlayacak. Gidip yıkansam iyi olacak." Beni kısaca öptükten sonra topuklarının üzerinde dönüp saraya yürüdü.

Yerdeki kılıcı aldım. Dizlerimin üzerine eğildim ve bahçenin nemli çimenlerine oturdum. Elimdeki kılıcı incelerken, farklı bir hayat nasıl olurdu diye merak ettim.

Ben farklı biri olsaydım hayat nasıl olurdu diye merak ettim.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin