7

1.7K 172 72
                                    

Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Prenses Lucalinda'nın ağzının açık kaldığını, Daenor'un şaşkınlıkla babasına baktığını gördüm ama kral sadece bana bakıyordu. Gözlerinden geçen duygular öyle yoğundu ki, arenadan kaçıp gitmek istedim ama kendimi tuttum. Sen şampiyonsun. Kazandın. İkimiz de gözlerimizi kaçırmadık. Şaşkınlığının yerini alaycı bir gülüş alana kadar birkaç dakika geçti.

"Ne yazık ki oğlum zaten nişanlı." Bunun kendisini kurtarabileceğini mi sanıyordu? Ben şampiyon olmuştum ve dilek hakkımı ne olursa olsun gerçekleştirmek zorundaydı. Gelenekler böyleydi. Asshalt'ta insanlar geleneklere sıkı sıkı bağlıydılar ve kralın bir şampiyonun dileğini gerçekleştirmediği duyulursa kral zor duruma düşerdi. Evet, belki bu tahtı kaybetmesini sağlamazdı ama itibarı ciddi anlamda zedelenirdi. Bunu o da biliyordu. Dileğimi kabul etmek zorundaydı.

"Ama evli değil." Bu sözlerim midemi bulandırdı. Prens bir başkasına aitti, oysa ben burada döktüğüm kanlar sayesinde onu talep ediyordum. Prens şuan bir insan değil, iki çocuk arasında paylaşılamayan bir oyuncak gibiydi. Bunun onun için ne kadar kötü olduğunu biliyordum. Büyük bir ihtimalle benim sırtına bıçak fırlattığım adamın akrabası olan o kadınla nişanlıydı ama şimdi ben, prensi alıyordum.

Kimse konuşmuyordu. Artanis babasına baktı ama kral onu görmüyordu bile. Derin bir nefes aldı. Ne yapabilirdi ki? Benim özgürlük veya para seçeceğimi düşünmüş olmalıydı. Oysa ben ondan veliahtını alıyordum. Bir soylu ile evlenmesini planladığı oğlu, Rennator'lu bir isyankar ile evlenecekti. Ne talihsizlik ama.

Kral elini kaldırdı. Kararını verdiği anlamına geliyordu bu. Heyecanla derin bir nefes aldım. "Dileğini kabul ediyorum. Oğlum Prens Artanis ile evleneceksin." Gülümsedim, oysa bu sadece dudaklarımın kıvrılmasından fazla bir şey değildi. Dizlerimin üstüne çöktüm. "Teşekkür ederim, yüce kralım."

Kral pelerinini savurarak balkonu terk ettiğinde, kraliçe olan kadınlar da onunla gitti. Daenor ve Artanis bana bakıyordu. Siyah saçlı leydinin ağladığını gördüm. Lucalinda sıkılmış gibi elini savuşturduğunda iki adam kadını balkondan adeta sürükleyerek çıkardı. Ayağa kalktığımda, hemen yanımda yerde yatan Valens'i gördüm. Gözleri açıktı ve bomboş bir şekilde gökyüzüne bakıyordu. Bana ekmek veren, beni hayatta tutan kişiyi öldürmüştüm. Ben buydum işte. Bir katil. Fazlası olamazdım.

Arenaya giren ağır zırhlı iki asker bana ilerledi. Bir tanesi boynumdaki tasmayı çıkardığında, elim hemen boynuma gitti. "Artık özgürsün." dedi asker bana. Oysa ben özgürlüğün ne olduğunu bilmiyordum. Asker onu takip etmemi işaret ettiğinde bacağımdaki yarayı hatırladım. Asker bacağıma baktığında kafasını olumsuz salladı. "Şuan yürüyemez." Diğer asker ne yapacağını bilemiyormuş gibiydi. O sırada bize doğru gelen Daenor'u görmemiştim.

"Sorun ne, neden hala arabaya binmedi?" Asker Daenor için diz çökerken ben elimden geldiği kadar eğildim. "Kusura bakmayın, prensim. Yarası ciddi, onu arabaya kadar taşımamız gerek." Daenor bana baktığında ciddi görünüyordu. Kıvırcık saçları özenle fırçalanmıştı. Pelerini altın işlemeler ile süslüydü ve ayağında kalın botlar vardı. Gerçek bir kral gibi görünüyordu.

"Ah, bizim genç şampiyonumuz yaralanmış." Daenor bana doğru gelince gerildiğimi hissettim, onda yanlış olan bir şeyler vardı. "Tebrik ederim. Ağabeyimi o aptal kadınla görmektense seninle görmek daha az rahatsız edici olacak." Son cümlesini duymamış gibi yaptım. Benimle dalga geçmesi sinirlenmeme sebep oldu ama bunu yüzüme ve sözcüklerime yansıtacak kadar aptal değildim. "Teşekkür ederim, prensim."

Daenor gözlerini kıstı, tehlikeli bir havası vardı. "Ne sanıyorsun ki, kazandığında her şeyin biteceğini mi? Sen Lord Adhon'un tek oğlunu öldürdün. Kraliyete donanma yapan, ülkenin en zengin adamının tek varisini, biricik oğlunu. Seni sağ bırakır mı sanıyorsun? Seni bir sabah cesesinin parçaları odana saçılmış halde bulacağımıza eminim. Ne şampiyonluğun ne de ağabeyim seni kurtarabilir artık. Sen bir ölüsün."

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin