31

1K 100 50
                                    

*Bölüm başlamadan minik bir soru sormak istiyorum, yeni kapağı nasıl buldunuz? Lütfen fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın.*

"Salonu boşaltın!" Kral yerinden adeta fırladığında odada çığlıklar başladı. Artanis bana sarılırken benim nefesim kesilmişti. Askerin cansız bedenine bakarken Daenor emirler yağdırıyordu: "Tüm tadım askerleri, hepsini getirin. Hemen!" Kral Visaline ve Varnan'ın odalarına götürülmelerini, başlarına beş tane asker gönderilmesini emretti, küçük prenses ağlıyordu. Artanis beni sakinleştirmeye çalışırken bedeni kaskatı kesilmişti. "Bunu yapanı bulacağım, söz veriyorum." Alnımı yavaşça öptü ama ben, benim yüzünden ölen askere bakmadan duramıyordum.

"Götür onu buradan." Kral'ın emri üzerine Artanis elimden tutarak beni odadan çıkarmaya çalıştı. Daenor mutfaktan getirilen hizmetçilere kükrüyor, kral hepsinin derhal mahzenlere kapatılmasını emrediyordu. Artanis beni kendi odasına götürdü. Ellerini yüzüme koydu. "İyi misin? Bunu kimin yapmaya çalıştığını bulacağım, Ranewen. Sana söz veriyorum." Kraliçe Cassana'nın şişmiş, korkunç bedeni gözlerimin önüne geldi. Benim sonum da mı bu olacaktı? "Belki de kimin yaptığını biliyoruzdur." dedim, bu cümlenin ne kadar tehlikeli olduğunu bilerek. Direkt olarak kraliyet ailesini suçluyordum. Messallie ve Lucalinda'yı. 

Artanis arkasına döndü ve sinirle ellerini saçlarından geçirdi. "Kraliçe Cassana'nın ölümü doğal bir ölüm müydü sana göre? Daha önce böyle bir ölüm görmüş müydün?" Artanis sinirle odada turlamaya başladı. "Onların yaptığını ben de biliyorum ama babam ikisine karşı öyle korumacı ki, onları suçladığım an her şeyi kaybederim. Kaybederiz. Babam bizi sadece sürgün etmez, Ranewen. Onları suçladığımız an başımıza gelecekleri düşünemiyorum." Bunu ben de çok iyi biliyordum. Kral Messallie'yi yanından hiç ayırmıyordu, Lucalinda ise onun göz bebeğiydi, bu da ikisini çok tehlikeli kılıyordu. Sınırları olmayan iki şeytan. "Lucalinda kendi kocasını zehirledi. Lord Harald Lorelt. Onu odasında, ağzından kanlar akarken ölü bulduk. Babam bunu onun yaptığını biliyordu, belki de Messallie de ona yardım etmişti ama ikisini de cezalandırmadı, cezalandırmadan bir kez bile bahsetmedi. Lucalinda da buna güveniyor. Messallie bir hiç, yakında sen ondan üstün olacaksın ama Lucalinda çok ama çok büyük bir tehlike."

"O halde ne yapacağız?" diye sordum, gerçek bir korkuyla. Daha önce hiç kendi canım için endişelenmemiştim, hep önceliğim ailemdi. Ama bu sarayda, endişelenmek için birçok sebep vardı. Kendim için, Artanis için. Korku hissetmediğim tek bir an bile kalmamıştı. Kurtlarla aynı sofrada oturuyor, yılanlarla konuşuyordum. Her dakika hayatım için daha çok endişe duyuyordum ve bütün bu entrika ve oyunlara dayanamıyordum. Bu saraya gelmeden önce açlıkla, susuzlukla ve korkunç adamlarla baş etmeye alışıktım ve bütün bunlar, bu saraydaki entrikalardan çok daha kolay geliyordu artık gözüm.e "Bu ülkenin kralı olacağım ama seni koruyamıyorum bile." dedi öfkeyle. Ellerini yumruk yaptı. "Bir süre saraydan uzaklaşmak zorundasın, en azından düğüne kadar. Eşim olduğunda kimse sana zarar veremez ama şu an seni koruyamam, koruyamıyorum." Bu olamazdı. Ondan uzaklaşmak istemiyordum, bu düşünce beni yerle bir etti. "Artanis, hayır. Başka bir yere gitmem beni korumaz." "Anlamıyorsun!" diye bağırdı öfkeyle. "Seni korumanın başka bir yolu yok. Eşim olduğunda, herkes bizim sözlerimize itaat edecek ama şimdi, seni ne ben koruyabilirim ne de babam. Bir süreliğine uzaklaşmalısın. Bizim sarayımızda seni zehirlemeye çalıştılar ve Daenor olmasaydı... Kahretsin. Beni anlamak zorundasın"

"Nereye gideceğim ki?" diye sordum, sözlerindeki haklılığı sorgulayarak. Düşmanlarım beni her yerde bulurdu. "Gastien'e, veya başka bir kaleye. Gerekirse Lianna'ya, yeter ki başkentten uzak olsun."  Derin bir nefes aldım. İşler öyle bir noktaya gelmişti ki, belki de burada kalırsam beni gerçekten öldüreceklerdi. "Seninle gelmesi için elli asker göndereceğim, güvende olacaksın. Sana söz veriyorum." "Sözünü istemiyorum." diye çıkıştım. "Bu saçmalık ne kadar sürecek?" Yanıma geldi ve ellerimi tuttu. "Düğünümüze kadar. Sen benim eşim olduğunda, seni asla benden ayıramayacaklar. Sana yemin ederim, tüm tanrıların huzurunda. Seni kimse benden alamayacak, beni senden kimse alamayacak. Asla ayrılmayacağız." Dudaklarına minik bir öpücük kondurdum ve teslim olurcasına kafamı salladım. Alnıma bir öpücük kondurdu ve odadan çıktı. Sinirle yanaklarımı dişliyordum, bu ölüme ilk yaklaştığım an kesinlikle değildi ama daha önce böyle korkuya kapıldığımı hatırlamıyordum. Bildiğim büyük bir gerçek vardı.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin