38

863 87 62
                                    

Nedimenin elleri öyle büyük bir hızla hareket ediyordu ki, ben sadece orada oturup bir an önce hazır olmayı bekliyordum. Odamda büyük bir karmaşa vardı. Neredeyse yirmi kadın, beni hazırlamakla uğraşıyordu. Elbisemin sıkı korsesi karmaşık iplere sahipti ve en az üç kadın, bununla uğraşıyordu. Bir tanesi saçlarımı hazırlamaya çalışmakla meşguldü. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Düğün günü gelmişti. 

Artanis'in eşi olacağımı düşünmek midemde kelebeklerin uçuşmasına yetiyor da artıyordu. Onun kraliçesi olmak umrumda değildi. Hayatımın kalan her gününü onunla geçirmek, bir dakika bile ondan ayrı kalmak istemiyordum. Nedimem saçlarımı fırçalayıp ince ince örmeye başladığında, saray koridorlarında bir ses yankılandı. Ben hızla ayağa sıçradığımda, nedimelerim birbirlerine bakıyorlardı. Büyük bir şey hızla yere çarpmış gibi bir sesti. "Gidin." dedim. Nedimelerim kapımı açtıklarında görünürde kimse yoktu. Hepsi mutfakların olduğu yere giderken ben kapımın önünde dikiliyordum. Birinin parmaklarımı kolumu kavradığında hızlı davrandım. Ayağımı, beni tutan kişinin ayağına savurdum ve yumruğum, yüzünü göremediğim kişinin çenesine savurdum. Bir inlemeyle parmaklar kolumu bıraktı ve ben arkama döndüm, ama her an yeni bir darbe savuşturmaya hazırdım. Ancak karşımdaki, çenesini tutan Daenor'du.

"Burada ne işin var?" dedim şaşkınlıkla. Onu ciddi bir şekilde yaralayabilirdim. "Çenemi kırıp kıramayacağını öğrenmeye gelmiştim." dedi. Sesi alaycıydı ama canının yanmış olduğunu biliyordum. "Burada konuşamayız." dedi çevreye bakınırken. İkimiz de odama girdik, arkamızdan kapıyı kapattım. Burada olmamalıydı. Özellikle düğünden hemen önce burada olmamalıydı. Başımıza büyük belalar açabilirdi. Ama hizmetçilerimi kovmak için dikkat dağıtıcı bir şey yaptığına göre, söyleyecek önemli şeyleri olmalıydı. "Bir şey mi söyleyeceksin?" diye sordum, çünkü o henüz konuşmaya başlamamıştı. Üzerimdeki elbiseye ve sayesinde yarım kalmış saçlarıma baktı. "Seni uyarmaya geldim." dedi, onun hala hazırlanmamış olduğunu fark etmiştim. Messallie'nin söylediklerine göre, Daenor ve Artanis kırmızı renkler giymeliydiler. Ama Daenor'un üzerine gri kıyafetler vardı, muhtemelen düğün başlamadan önce kıyafetlerini değiştirecekti. "Düğünde sana verilen hiçbir şeyi yeme. Su bile içme. Orası çok kalabalık olacak ve sana yüzlerce farklı tat sunulacak ama hiçbirini alma. Biri sana zarar vermek isterse, bunu yapabileceği en kolay yer düğün olacaktır." 

Sözlerindeki haklılığı o an fark etmiştim. Lucalinda tarafından zehirlenmeye çalışmamın üstünden fazla zaman geçmemişti. Düğünde biri bana zehirli bir bardak şarap uzatabilirdi ve bu felaket olurdu. Kafamı salladım. "Teşekkür ederim." Ama Daenor gitmemişti, hala karşımda duruyordu. "Umarım bunu yaptığın için pişman olmazsın Ranewen." adımı söylerken sesi mi titremişti? "Olmayacağım." dedim kararlılıkla. Onun burada olması bir hataydı. Beni bir nedime aracılığıyla da uyarabilirdi. "Ben ağabeyinin eşi olacağım. Bu doğru değil. Artık bu şekilde görüşmemeliyiz." Daenor kafasını yana yatırdı ve alayla güldü. "Haklısın, görüşmemeliyiz. Ama şunu bil ki, bu hayat sana göre değil. Bunlardan bir süre sonra nefret edeceksin." Gülme sırası bana geçti. "Neden? Taç için yeterli değil miyim?" Daenor bana bir adım attı. "Bu sarayın sonun olmasından korkuyorum." diye fısıldadı. "Teklifim hala geçerli. Seni buradan kurtarabilirim. Ailene dönmene yardım edebilirim. Bana bir işaret ver." Elini yanağıma koydu, buz gibi elleri yanağıma değdiğinde ürperdim. "Bana sadece beni sevdiğini söyle." Eli, kulağımın üzerine düşmüş saçımı düzeltti. "Şimdi olmasa da olur. Son günüme kadar bu sözü senden duymayı beklerim." Geri çekildi ve benim için reverans yaptı. Kapıdan çıkmadan önce kulağıma "Bu arada, çok güzel olmuşsun." dedi ve odayı terk etti. O gittikten birkaç dakika sonra leydilerim odama doluştu. Söylediklerine göre biri, mutfaktaki büyük yemek kazanlarını yere dökmüştü.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin